10 Mayıs 2008 Cumartesi

Hayalî ilaçla devleti soyuyorlar

Sahte ilaç kupürleri bastıran bazı eczacılar, bunlar için doktorlara reçete yazdırarak devletten trilyonlarca lira para alıyor. Müthiş soygun şöyle gerçekleşiyor:

Türkiye’de yargı, üniversite, hastane ve banka yolsuzlukları tartışılırken reçete sahteciliği de sektör haline geldi.

Adli Tıp Kurumu, her yıl mahkemelerce gönderilen 100 bin civarında ilaç kupürünün sahte olup olmadığını inceliyor. Bazı kupürler hakkında, karşılaştırılacak orijinali bulunamadığı için herhangi bir karar verilemiyor.

Her yıl 200 milyon adet reçete yazılıyor ve 1 milyar kutuya yakın ilaç satılıyor. Bunların yüzde 80’ini devlet ödüyor. Geçtiğimiz yıl ödenen para 8 milyar dolar.

Ancak bu rakamın ne kadarının yolsuzluğa gittiği tespit edilemiyor. Çünkü reçetelerin bir kısmının sahte olup olmadığı tespit edilemiyor. Sahteciliğin matbaacı, eczacı ve doktordan oluşan üç ayağı var. Matbaacı sahte kupür basıyor. Eczacı, kupürleri satın alarak işbirliği yaptığı hekimlere ilaç yazdırıyor. Böylece devlet almadığı ilacın parasını ödüyor.

Adli Tıp Fizik İhtisas Dairesi Başkanı İsmail Birincioğlu, kupürdeki sahteciliğin bir sektör haline geldiğine dikkat çekiyor. Kayseri Eczacı Odası Başkanı Bülent Ünsal, elinde çantayla dolaşıp sahte kupür satanlar olduğunu söylüyor. Ünsal, “Yeni bir yasal düzenleme gerekir. On tane eczacı meslekten men edilse, on tane doktorun diploması elinden alınsa, bir o kadar da sağlık karnesi iptal edilse bunların hiçbiri kalmaz.” diyor. Diyarbakır Eczacı Odası Başkanı Mesut Çiçek, reçete yolsuzluğunu denetimsizliğe bağlıyor.

SSK İlaç Eczacılık Daire Başkanı Hülya Özdemir, kupür yazımında köklü değişiklik yapmadan soygunun önüne geçilemeyeceğini vurguluyor. Özdemir, kupürlerin hologram veya filigram tekniği ile (mor ötesi ışıkta gerçek ile sahte kupürü ayırmaya yarayan yöntem) üretilmesini öneriyor.

İlaç sektöründe yapılan yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları sık sık gündeme geliyor. Bu iddialarla ilgili her yıl yüzlerce dava açılarak bazı eczacı ve hekimler suçlanıyor. Mahkemeler de delil olarak sunulan reçeteleri ve ilaç kupürlerini Adli Tıp’a göndererek inceleme istiyor. Reçetelere ekli kupürler tek tek incelenerek orijinal kupürlerle karşılaştırılıp sahte olup olmadığı hakkında kanaat raporu hazırlanıyor. Adli Tıp uzmanları kupürlerin büyük bir çoğunluğunun sahte olduğunu söylüyor. İncelemede “dava konusu kupürlerle orijinal ilaç kupürleri arasında karton kalitesi, basım, harflerin yerleşim biçimi ve özellikleri, renk tonu, kalıp klişe ve kutu kıvrım özellikleri bakımından farklılıklara” bakılıyor. Bazı dosyalarda sahte ilaç kupürleri 3-4 yıl sonra yapılan incelemede ortaya çıktığı için orijinal kupürle karşılaştırma imkanı bulunmuyor. Adli Tıp’a gelen kupürler içinde boş, hatta kurşunkalemle yazılmış kupürlere bile rastlanıyor.

Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Daire Başkanı İsmail Birincioğlu, yapılan incelemeler hakkında şu bilgileri veriyor: “İnceleme tarzımız birebir karşılaştırmaya dayalı. Diyelim ki 2000 yılına ait bir kupür incelenmesi için geliyor. Ama 2004 yılının orijinal kupürünü gönderiyorlar. Bunları karşılaştırmak sakıncalı; çünkü kupür basımı, mürekkep kalitesi değiştirilmiş olabilir. Mukayese yapabilmemiz için orijinal kupürün de bize gönderilmesi gerekir.” Birincioğlu, dosyaların büyük kısmının doğu illerinden geldiğini kaydediyor.

Kayseri Eczacılar Odası Başkanı Bülent Ünsal, Kayseri Yahyalı’da ortaya çıkan kupür sahteciliğini anlatırken özellikle pahalı antibiyotiklerin tercih edildiğini ifade ediyor: “Yapılan incelemede Tavanic ile Karvea ilaçlarının sahte kupürleri ortaya çıktı. İkisi de pahalı sayılabilecek ilaç. Konya’dan gelen birisi çantayla dolaşmış ve kupürleri satmış. Sahte olduğunu nasıl anladık? Normalde kutular bükülür; ama o kupürler öyle kesilmiş ki kıvrım yerleri bükülmemiş. Boş kutu olarak eczaneye gelmiş. Eczacı sonradan itiraf etti “Birisi geldi bütün eczanelere bu kupürleri satmaya çalıştı diye.” Ünsal, birkaç yıl öncesinde yaşanan başka bir sahte kupür olayında ise ilaç firmasının kendi ilaçlarına sahte kupür bastığının tespit edildiğini sözlerine ekledi. Sahte kupür olayında tek tarafı suçlamanın doğru olmadığına dikkat çeken Ünsal’a göre matbaada kupür basan, kupürleri satan, sağlık karnesi kullanılan hasta, eczacı ve doktorun bu sahtecilikte pay sahibi olduğunu ifade ediyor. Sahtecilik olayının bitirilmesi için ciddi önlemler alınması gerektiğini kaydeden Ünsal, “Sahte kupürleri eczacı alıyor, hekim arkadaşlara reçeteyi yazdırıyor ve devleti dolandırıyor. Hasta da kendi işlerinin hızlanması için karnesini kullandırıyor. Türkiye’de 10 tane eczacı meslekten men edilse 10 tane hekimin diploması elinden alınsa bir o kadar da karne iptal edilse bunların hiçbiri kalmaz. Bunun çözümü bu, başka yolu yok.” diyor.

Konya Eczacı Odası Başkanı Musa Korkmaz, reçete incelemelerinin uzmanlar tarafından yapılmaması nedeniyle bu tür yolsuzlukların yaşandığını belirtiyor. SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı reçetelerinde kısmen inceleme yapıldığını anlatan Korkmaz, özellikle devlet memurlarına ait reçetelerde yeterli inceleme yapılmadığına dikkat çekerek, “Hekim ve eczacılar arasında da dürüst olmayan insanlar var. Bu yolla çok haksız kazanç elde eden hırsızlar var. Herhangi bir belge incelenmeden nasıl para ödenir? Yeterli inceleme yapılırsa kimse sahte kupür basamaz.” Diyarbakır Eczacı Odası Başkanı Mesut Çiçek de, sahtecilik olaylarının son yıllarda azaldığına dikkat çekerken, Genel Sağlık Sigortası ve otomasyon sisteminin yolsuzlukların önüne geçeceğini savundu.

http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=74673

Hiç yorum yok: