31-05-2008
Sağlıkta son 1 ayda 16,8 milyon YTL'lik vurgun
AA-Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkan Vekili Fatih Acar, sağlık hizmetlerinde son 1 ayda 10 basit işlemde 39,6 milyonYTL'lik ödemenin 16,8 milyon YTL'sinin yersiz olduğunun tespit edildiğini bildirdi.
Acar, SGK Başkanlığı'nda düzenlediği basın toplantısında, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası'nın "ayaklarının yere basması" için ikincil mevzuat çalışmalarının yoğun bir şekilde sürdüğünü, teknolojik altyapıya ilişkin hazırlıkların devam ettiğini söyledi. Prim alacaklarının yeniden yapılandırılmasının önceki yapılandırmalardan farklı olduğunu dile getiren Acar, "İstihdam Paketi"nin getirdiği imkanlardan yararlanılabilmesi için borcu olan işverenlere bir olanak sağlandığını ve yeni bir sayfa açıldığını ifade etti.
Acar, SSK'da 1 milyon 118 bin 946 olan aktif iş yerinden 615 bin 254'ünün, Bağ-Kur'da ise 3 milyon 368 bin 239 sigortalıdan 1 milyon 425 bin 707'sinin borçlu olduğu düşünüldüğünde, borçlular açısından yeniden yapılandırmanın kaçınılmaz olduğunu kaydetti. Acar, şöyle konuştu:
"SGK olarak söyleyeceğimiz şey şudur: Bu son beyaz sayfadır. Bundan sonra kurum olarak kesinlikle prim alacaklarının yeniden yapılandırılması anlamında herhangi bir çalışmanın içerisinde olmayacağımızı net olarak ifade etmek istiyorum. Bu reformun sağlıklı bir şekilde hayata geçebilmesi için bu yapılandırmayı yapmamız
gerekiyordu ve son bir beyaz sayfa adı altında bu yapılandırmayı gerçekleştirdik. Yeni yapılandırılan sosyal güvenlik alacaklarıyla ilgili getirmiş olduğumuz düzenleme, son derece basit ve cazip. Bütün işverenlerimizin ve sigortalılarımızın muhakkak yararlanmalarını bekliyoruz. Gerçekten çok önemli avantajlar getiriyoruz."
Fatih Acar, yapılan düzenleme ile 31 Mart 2008'e kadar olan tüm prim ve benzeri alacakların 2 ay içinde müracaat edilmesi halinde peşin ve taksitle ödenebileceğini, başvuru tarihini takip eden 1 ay içinde borç aslının tamamı ile gecikme cezası ve gecikme zammının yüzde 15'inin ödenmesi durumunda kalan yüzde 85'lik kısmın terkin edileceğini söyledi. Acar, 12 aya kadarki taksitlendirmelerde gecikme cezası ve gecikme zammının yüzde 55'inin, 24 aya kadar taksitlendirmelerde yüzde 30'unun terkin edileceğini belirtti. Acar, yapılandırma kapsamındaki kurum alacaklarının toplam 23,433 milyar YTL tutarında olduğunu bildirdi.
Daha önce de Nisan 2006 ayında sosyal güvenlik alacaklarının yapılandırıldığını anımsatan Acar, kanunda öngörülen ödeme şartları yerine getirilemediği için yapılandırılmaların bozulduğunu, sadece 1-2 taksitini ödeyemeyen çok sayıda işveren ve sigortalının mağdur durumda olduğunu anlattı. Acar, yapılan yeni düzenleme ile bu mağduriyetlerin giderildiğini, vadesinde ödenmeyen veya eksik ödenen taksit tutarlarının 6 ay içerisinde ödenmesi ve varsa kalan taksitlerin ödenmeye devam edilmesi durumunda yapılandırma ile tanınan hakların devamının sağlandığını söyledi.
Borçluların, işverenlerin bu imkandan yararlanmalarının kendi lehlerine olacağını ifade eden Acar, "Alacaklar kendiliğinden silinmiyor, ödenmemesi durumunda katlanarak devam ediyor. Onun için bir yerlerden borç bulup, bankadan kredi alarak, gayrimenkul satarak bu borçların ödenmesi işverenlerimiz açısından son derece önemli. Aksi takdirde borç katlanarak devam edeceği için ileri ki dönemlerde telafisi mümkün olmayan sonuçlarla karşı karşıya kalınabiliyor. O nedenle tüm
işverenlerimize bir kez daha çağrıda bulunuyorum: Bu borçlarınızı mutlaka bu yasadan yararlanarak ödeyin" dedi. Denetimlerde de yeni bir dönem başlatacaklarını dile getiren Acar, denetimleri cezayı sona bırakan, bilgilendirmeyi önceleyen bir anlayışla gerçekleştireceklerini belirtti.
Büyük illerden başlayarak tüm sanayi bölgelerini 570 müfettişle tarayacaklarını dile getiren Acar, kayıt dışı işçi çalıştırılmasına izin verilmeyeceğini işverenlere net bir şekilde anlatacaklarını ifade etti.
-SAĞLIK HİZMETLERİNDEKİ DENETİMLER-
Fatih Acar, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası ile sağlık hizmetlerinde önemli açılımlara gidildiğini ve tüm vatandaşların sağlık şemsiyesi altına alındığını söyledi. Bu olumlu gelişmelerle birlikte bu alandaki suiistimallerin önüne geçilmesi gerektiğini vurgulayan Acar, bu amaçla 16 ildeki sağlık işleri il müdürlüklerinde 6 ayrı ekibin pazartesi gününden itibaren 15 günlük bir saha denetimi gerçekleştireceğini, merkezde de 2 ayrı ekibin çalışma yapacağını bildirdi. Acar, bu denetimler sonunda suiistimallerin önlenmesi konusunda önemli çalışmalara imza atılacağını söyledi. Denetim sonuçlarına ilişkin bilgiler de veren Acar, şunları kaydetti:
"Sağlık hizmetlerinde son 1 ayda yapılan denetimlerde 10 basit işlemde 39,6 milyon YTL'lik ödemenin 16,8 milyon YTL'sinin yersiz olduğu tespit edilmiştir. 1 yılda bir işlemde 10 adet doğum yapılarak bunun faturası kurumdan alınmış. Günde 3 adetten fazla enjeksiyon faturalanamayacakken 2, 3, 4 katı enjeksiyon faturalandığı görülmüş. Günde 1 adet damar yolu açılabilecekken 3-4 kere yapılmış gösterilerek bunların faturalarının kurumdan alındığını tespit ettik. Bunların sayıları oldukça fazla. Bu rakamlar önümüzdeki dönemde çok daha yüksek rakamlara gelecek. Buradan tüm sağlık uygulayıcılarına sesleniyorum: Sağlıkta SGK yeni bir döneme girmiştir. Kesinlikle bu suistimaller ve neden olan olayların, işlemlerin içerisinde olunmasın. Biz bu konuda kesin olarak kararlıyız. Sağlıkta yeni açılımlara gittiğimiz kadar, suistimalleri önleme konusunda da kesin kararlıyız. Sözleşmelerin iptali de dahil olmak üzere usulsüzlük yapan işletmelere müsamaha gösterilmeyecek."
Acar, sağlık alanındaki suistimallerin önlenmesi bakımından önümüzdeki dönemde daha etkin denetimler gerçekleştirileceğini, bu kapsamda "MEDULA Sistemi"nde yer alan bilgilerin kapsamlı bir şekilde değerlendirmeye tabi tutulacağını bildirdi. Acar, tüm özel sağlık hizmet sunucularının sapmalarının tespit edileceğini ve sapma olan eczane ve hastanelerde fiili denetimler yapmayı düşündüklerini söyledi. Acar, "Artık oturarak, sağlık müdürlüklerinde fatura kontrolleri yapma yerine, fiili denetimleri önümüzdeki dönemde başlatacağız" diye konuştu.
TÜBİTAK işbirliği ile gerçekleştirilecek "Akıllı Kart" uygulamasının önümüzdeki günlerde Bolu'da başlatılacağını anlatan Acar, projenin tamamının 2010 yılında tamamlanacağını söyledi.
MynetHaber
16 Haziran 2008 Pazartesi
Mesai saatinde mümessille görüşen doktor hakkında işlem yapılacak
06-06-2008
Mesai saatinde mümessille görüşen doktor hakkında işlem yapılacak
Hürriyet’te yayınlanan, "Doktorlara rüşvet olarak derbi bileti dağıtıldı" haberi, Sağlık Bakanlığı’nı harekete geçirdi.
İlaç firmalarının, doktorlara promosyon dağıtarak reçete yazmalarını önlemek amacıyla bakanlık bir genelge yayınladı. Genelgeyle, ilaç mümessillerinin hastanelerdeki çalışmalarına sınırlama getirildi. Mümessiller, artık mesai saatlerinde hastanelere giremeyecekler. İl sağlık müdürlüklerine gönderilen genelgede, mesai saatlerinde mümessillerle görüşen doktorlar hakkında yasal işlem yapılacağı uyarısında bulunuldu.
Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı araştırmada, Türkiye’nin yıllık sağlık giderlerinin 10 milyar dolar ile 13 milyar dolar arasında olduğu, bunun yüzde 30’unun ise ilaç ödemelerine harcandığı belirlendi. Bakanlık, yıllık yaklaşık 4 milyar dolarlık ilaç harcamasının yüzde 40’ının ise mümessillerin doktorlara dağıttığı promosyonlar karşılığında yazılan reçetelere harcandığını tespit etti. Bakanlık, promosyon karşılığı yazılan reçetelerin ülkeye maliyetini de yıllık ortalama 1.8 milyar dolar olarak açıkladı.
Radikal önlemler alınacak
Bakanlık kaynakları, promosyon karşılığı reçete yazımının önüne geçebilmek için radikal kararlar almaya hazırlanıyor. Sağlık Bakanlığı yetkilileri, "İlaç giderleri dışında medikal harcamalara da önemli pay ayırıyoruz. Her iki sektörün sıkı denetim altında tutulması için komisyonlar oluşturuldu. Yeni alınacak tedbirlerle doktorlar artık tedaviye yarayacak ilacı yazmak zorunda kalacak" dediler.
Hürriyet / Arda AKIN
Mesai saatinde mümessille görüşen doktor hakkında işlem yapılacak
Hürriyet’te yayınlanan, "Doktorlara rüşvet olarak derbi bileti dağıtıldı" haberi, Sağlık Bakanlığı’nı harekete geçirdi.
İlaç firmalarının, doktorlara promosyon dağıtarak reçete yazmalarını önlemek amacıyla bakanlık bir genelge yayınladı. Genelgeyle, ilaç mümessillerinin hastanelerdeki çalışmalarına sınırlama getirildi. Mümessiller, artık mesai saatlerinde hastanelere giremeyecekler. İl sağlık müdürlüklerine gönderilen genelgede, mesai saatlerinde mümessillerle görüşen doktorlar hakkında yasal işlem yapılacağı uyarısında bulunuldu.
Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı araştırmada, Türkiye’nin yıllık sağlık giderlerinin 10 milyar dolar ile 13 milyar dolar arasında olduğu, bunun yüzde 30’unun ise ilaç ödemelerine harcandığı belirlendi. Bakanlık, yıllık yaklaşık 4 milyar dolarlık ilaç harcamasının yüzde 40’ının ise mümessillerin doktorlara dağıttığı promosyonlar karşılığında yazılan reçetelere harcandığını tespit etti. Bakanlık, promosyon karşılığı yazılan reçetelerin ülkeye maliyetini de yıllık ortalama 1.8 milyar dolar olarak açıkladı.
Radikal önlemler alınacak
Bakanlık kaynakları, promosyon karşılığı reçete yazımının önüne geçebilmek için radikal kararlar almaya hazırlanıyor. Sağlık Bakanlığı yetkilileri, "İlaç giderleri dışında medikal harcamalara da önemli pay ayırıyoruz. Her iki sektörün sıkı denetim altında tutulması için komisyonlar oluşturuldu. Yeni alınacak tedbirlerle doktorlar artık tedaviye yarayacak ilacı yazmak zorunda kalacak" dediler.
Hürriyet / Arda AKIN
THY’de taciz iddiası iki doktoru görevinden etti
06-06-2008
Taciz iddiası iki doktoru görevinden etti
Türk Hava Yolları (THY), kurumdaki R.E., isimli bir doktorun bazı hostes adaylarını muayene sırasında taciz ettiği iddiasına ilişkin, soruşturma başlatıldığını bildirdi.
THY’den yapılan yazılı açıklamada, taciz iddiasıyla ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir resmi başvuru ve şikayette bulunulmadığı ancak iddialarla ilgili araştırma ve soruşturma başlatıldığı belirtildi.
Ayrıca, iddia ile ilgili haberlerde adı geçen P.B isimli biri kadın iki doktorun, daha önceden aralarında yaşadıkları tartışma ve çekişmenin iş ortamında huzursuzluğa neden olduğu gerekçesiyle iş akitlerinin bir süre önce feshedilerek görevden alındıkları kaydedildi.
THY Basın Müşavirliğinden yapılan yazılı açıklamada, bir internet sitesinde "hostes adaylarının muayene sırasında taciz edildiği" yönünde yer alan iddialarla ilgili olarak bugüne kadar THY’ye herhangi bir resmi başvuru ve şikayette bulunulmadığı belirtildi. Açıklamada, haberde sözü edilen iddialarla ilgili araştırma ve soruşturma başlatıldığı kaydedildi.
Açıklamada, iki doktorun görevine son verildiği ifade edilerek, "Haberlerde adı geçen iki doktor, bir süredir aralarında tartışma ve çekişme yaşandığı, bunu iş ortamına yansıtılarak huzursuzluğa neden olduğu gerekçesiyle bir süre önce iş akitleri feshedilerek görevden alınmışlardır" denildi.
THY'de geniş çaplı bir soruşturma başlatılması ve tacize uğrayan hostes adaylarının da ifadelerine başvurulması bekleniyor.
UÇUŞ HEKİMİ OLMAMASINA RAĞMEN MUAYENEDE ISRARCI OLDU
Airporthaber.com'un haberine göre aile hekimi olan doktor R.E., hostes adaylarını aldıkları sağlık raporuna rağmen yarı çıplak olarak sedyede muayene ettiğini elle ve sözle tacizde bulundu. Bazı adayların durumu THY yönetimine daha önce bildirmelerine rağmen herhangi bir soruşturmanın açılmadı. Görüşüne başvurulan doktor R.E. ise suçlamaları reddederek, sadece görevini yaptığını ifade etti.
THY'yi sarsan skandal şöyle gelişti:
THY yaz dönemi için görevlendireceği kabin memuru adaylarından yazılı ve sözlü mülakatta başarılı olanlar Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından yetkilendirilmiş ilgili hastanelerden 'uçuşa elverişlidir' raporu alarak THY Uçuş İşletme Başkanlığı Sağlık Müdürlüğü'ne geldi. Alınan sağlık raporunun yeterli olmasına rağmen Dr. R.E., bütün adayları yeniden kontrolden geçirmek istedi. Uçuş hekimi olma özellikleri taşımamasına rağmen yetkisini kullanan ve aile hekimi olan Dr. R.E., muayene sırasında bazı adayları elle ve sözle taciz etti. Rahatsızlık duyan ve kendilerinden önceki dönemde böyle bir uygulama ile karşılaşmadığını bilen hostes adayları durumu yönetime iletti. Ancak soruşturma açmayan yönetim, skandalın haber sitelerinde patlak vermesi üzerine bugün yaptığı yazılı açıklama ile iki doktoru görevden aldığını duyurdu.
Milliyet
Taciz iddiası iki doktoru görevinden etti
Türk Hava Yolları (THY), kurumdaki R.E., isimli bir doktorun bazı hostes adaylarını muayene sırasında taciz ettiği iddiasına ilişkin, soruşturma başlatıldığını bildirdi.
THY’den yapılan yazılı açıklamada, taciz iddiasıyla ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir resmi başvuru ve şikayette bulunulmadığı ancak iddialarla ilgili araştırma ve soruşturma başlatıldığı belirtildi.
Ayrıca, iddia ile ilgili haberlerde adı geçen P.B isimli biri kadın iki doktorun, daha önceden aralarında yaşadıkları tartışma ve çekişmenin iş ortamında huzursuzluğa neden olduğu gerekçesiyle iş akitlerinin bir süre önce feshedilerek görevden alındıkları kaydedildi.
THY Basın Müşavirliğinden yapılan yazılı açıklamada, bir internet sitesinde "hostes adaylarının muayene sırasında taciz edildiği" yönünde yer alan iddialarla ilgili olarak bugüne kadar THY’ye herhangi bir resmi başvuru ve şikayette bulunulmadığı belirtildi. Açıklamada, haberde sözü edilen iddialarla ilgili araştırma ve soruşturma başlatıldığı kaydedildi.
Açıklamada, iki doktorun görevine son verildiği ifade edilerek, "Haberlerde adı geçen iki doktor, bir süredir aralarında tartışma ve çekişme yaşandığı, bunu iş ortamına yansıtılarak huzursuzluğa neden olduğu gerekçesiyle bir süre önce iş akitleri feshedilerek görevden alınmışlardır" denildi.
THY'de geniş çaplı bir soruşturma başlatılması ve tacize uğrayan hostes adaylarının da ifadelerine başvurulması bekleniyor.
UÇUŞ HEKİMİ OLMAMASINA RAĞMEN MUAYENEDE ISRARCI OLDU
Airporthaber.com'un haberine göre aile hekimi olan doktor R.E., hostes adaylarını aldıkları sağlık raporuna rağmen yarı çıplak olarak sedyede muayene ettiğini elle ve sözle tacizde bulundu. Bazı adayların durumu THY yönetimine daha önce bildirmelerine rağmen herhangi bir soruşturmanın açılmadı. Görüşüne başvurulan doktor R.E. ise suçlamaları reddederek, sadece görevini yaptığını ifade etti.
THY'yi sarsan skandal şöyle gelişti:
THY yaz dönemi için görevlendireceği kabin memuru adaylarından yazılı ve sözlü mülakatta başarılı olanlar Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından yetkilendirilmiş ilgili hastanelerden 'uçuşa elverişlidir' raporu alarak THY Uçuş İşletme Başkanlığı Sağlık Müdürlüğü'ne geldi. Alınan sağlık raporunun yeterli olmasına rağmen Dr. R.E., bütün adayları yeniden kontrolden geçirmek istedi. Uçuş hekimi olma özellikleri taşımamasına rağmen yetkisini kullanan ve aile hekimi olan Dr. R.E., muayene sırasında bazı adayları elle ve sözle taciz etti. Rahatsızlık duyan ve kendilerinden önceki dönemde böyle bir uygulama ile karşılaşmadığını bilen hostes adayları durumu yönetime iletti. Ancak soruşturma açmayan yönetim, skandalın haber sitelerinde patlak vermesi üzerine bugün yaptığı yazılı açıklama ile iki doktoru görevden aldığını duyurdu.
Milliyet
Bursa'da yaşlıların sağlık karnesiyle ilaç vurgunu
10-06-2008
Yaşlıların sağlık karnesiyle ilaç vurgunu
BURSA’da, yardım vaadiyle kandırdıkları yaşlıların sağlık karnelerine usulsüz ilaç yazarak, devleti en az 200 bin YTL zarara uğrattıkları iddia edilen pratisyen hekim H.C. (51) ile eczacı B.S.'nin de (26) aralarında bulunduğu 6 kişi gözaltına alındı.
Yapılan bir ihbarı değerlendiren Bursa Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi ekipleri, Orhaneli İlçesi'nde sağlık ocağında pratisyen hekim olarak çalışan H.C. ile eczacılık yapan arkadaşı B.S.’nin, özellikle yaşlı ve okuma yazma bilmeyen hastaları “Size yardım edeceğiz” diyerek kandırdıkları, sağlık karnelerine usulsüz ilaç yazıp devleti zarara uğrattıklarını belirledi. Kupürünü kesip bedelini devletten alan zanlıların, aynı ilaçları fiyatından çok ucuza özel hastane ve sağlık kuruluşlarına sattığı belirlendi. Zanlıların yakalanması için operasyon başlatan polis, pratisyen hekim H.C., eczacı B.S. ile eşi V.S., kayınpederi Y.Ç. (56) ile eczanede kalfa olarak çalışan M.B. (20) ve N.U.’yu (23) gözaltına aldı. Zanlıların ev ve işyerlerinde yapılan aramada çok sayıda sağlık karnesi, çuvallar içersinde kupür ve ilaçlar ele geçirildi.
Devleti en az 200 bin YTL zarara uğratmakla suçlanan zanlılar, sorgularının ardından, ‘Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak’, ‘Devlet aleyhine nitelikli dolandırıcılık yapmak’, ‘Resmi belgede sahtecilik’ suçlarından adliyeye sevkedildi.
Hürriyet / Selahattin BUDAKOĞLU/BURSA, (DHA)
Yaşlıların sağlık karnesiyle ilaç vurgunu
BURSA’da, yardım vaadiyle kandırdıkları yaşlıların sağlık karnelerine usulsüz ilaç yazarak, devleti en az 200 bin YTL zarara uğrattıkları iddia edilen pratisyen hekim H.C. (51) ile eczacı B.S.'nin de (26) aralarında bulunduğu 6 kişi gözaltına alındı.
Yapılan bir ihbarı değerlendiren Bursa Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi ekipleri, Orhaneli İlçesi'nde sağlık ocağında pratisyen hekim olarak çalışan H.C. ile eczacılık yapan arkadaşı B.S.’nin, özellikle yaşlı ve okuma yazma bilmeyen hastaları “Size yardım edeceğiz” diyerek kandırdıkları, sağlık karnelerine usulsüz ilaç yazıp devleti zarara uğrattıklarını belirledi. Kupürünü kesip bedelini devletten alan zanlıların, aynı ilaçları fiyatından çok ucuza özel hastane ve sağlık kuruluşlarına sattığı belirlendi. Zanlıların yakalanması için operasyon başlatan polis, pratisyen hekim H.C., eczacı B.S. ile eşi V.S., kayınpederi Y.Ç. (56) ile eczanede kalfa olarak çalışan M.B. (20) ve N.U.’yu (23) gözaltına aldı. Zanlıların ev ve işyerlerinde yapılan aramada çok sayıda sağlık karnesi, çuvallar içersinde kupür ve ilaçlar ele geçirildi.
Devleti en az 200 bin YTL zarara uğratmakla suçlanan zanlılar, sorgularının ardından, ‘Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak’, ‘Devlet aleyhine nitelikli dolandırıcılık yapmak’, ‘Resmi belgede sahtecilik’ suçlarından adliyeye sevkedildi.
Hürriyet / Selahattin BUDAKOĞLU/BURSA, (DHA)
Doktora sahtecilik ve rüşvet suçlaması
10-06-2008
Doktora sahtecilik ve rüşvet suçlaması
A.A. - Eskişehir’de bir hastasına geçmiş tarihli rapor vermek için 100 YTL rüşvet aldığı iddia edilen doktor tutuklandı.
Alınan bilgiye göre, bir ihbarı değerlendiren emniyet güçleri, Hoşnudiye Mahallesi İkieylül Caddesi’nde bir sağlık merkezinde aile hekimi olarak görev yapan Dr. H.B’nin bir kişiden geçmiş tarihli rapor için 100 YTL istediği bilgisini aldı.
Olayla ilgili soruşturma başlatan emniyet güçleri, H.B’nin iş yerinde yaptığı aramada daha önceden seri numarası alınmış 100 YTL’yi masanın altındaki bilgisayar kasasının üzerinde peçete kutusunun içerisinde katlanarak saklanmış bir şekilde buldu. Gözaltına alınan H.B. emniyettik sorgusunun ardından adliyeye sevk edildi.
Zanlı H.B, "sahtecilik ve rüşvet" suçunu işlediği iddiasıyla tutuklandı.
Milliyet
Doktora sahtecilik ve rüşvet suçlaması
A.A. - Eskişehir’de bir hastasına geçmiş tarihli rapor vermek için 100 YTL rüşvet aldığı iddia edilen doktor tutuklandı.
Alınan bilgiye göre, bir ihbarı değerlendiren emniyet güçleri, Hoşnudiye Mahallesi İkieylül Caddesi’nde bir sağlık merkezinde aile hekimi olarak görev yapan Dr. H.B’nin bir kişiden geçmiş tarihli rapor için 100 YTL istediği bilgisini aldı.
Olayla ilgili soruşturma başlatan emniyet güçleri, H.B’nin iş yerinde yaptığı aramada daha önceden seri numarası alınmış 100 YTL’yi masanın altındaki bilgisayar kasasının üzerinde peçete kutusunun içerisinde katlanarak saklanmış bir şekilde buldu. Gözaltına alınan H.B. emniyettik sorgusunun ardından adliyeye sevk edildi.
Zanlı H.B, "sahtecilik ve rüşvet" suçunu işlediği iddiasıyla tutuklandı.
Milliyet
İstanbul'da 18 doktora ilaç yolsuzluğundan dava açılıyor
10-06-2008
Kamu hastaneleri gözaltına alındı!
“İksir” ve “Acı Reçete” operasyonlarını büyüteç altına alan Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu, yeni usulsüzlükler de belirledi. 18 doktora da dava açılabilecek
Soruşturmanın ilki, sahte, çalıntı ve tarihi geçmiş ilaçları yeniden piyasa süren çeteye karşı yürütülen İksir operasyonuyla başladı.
Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu, “Acı Reçete operasyonu”yla ilgili olarak yaptığı inceleme sonucunda, 18 doktor hakkında 8 yıla kadar kamu davası açılabileceğine karar verdi. Eczacıları kapsayan “İksir operasyonu” dosyasıyla karşılaştırma yaparak sonuca ulaşan kurul, devletin kurumlarının farklı yöntem ve yollarla soyulduğunu da tespit etti ve soruşturmanın ikinci bir ayağı başlatıldı. Bu kapsamda İstanbul’daki kamu hastaneleri, müfettişler tarafından incelemeye alındı.
Skandalda yeni bulgular
İstanbul’daki tüm kamu hastanelerinde inceleme yapan ve şu anda Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışmalarını sürdüren müfettişlerin, bugüne dek ulaştığı iddia edilen yeni bulguların bazıları şöyle:
Bazı hastanelerin polikliniğinde, özellikle bir hastanenin çocuk polikliniğinde yüz binlerce YTL tutarında ilaçların, kime yazıldığı ve nereye gittiği bilinmiyor.
Devlet hastanelerinde görev yapan bazı laborantlar, özel laboratuvar kurdular. Buraya gelen hastaların tetkiklerini ise çalıştıkları kamu hastanesinde yaptılar.
İlaç firmalarıyla anlaşma yapan ve hastalara bu firmaların ilaçlarını ağırlıklı olarak yazan bazı doktorlar, hastane veya semt polikliniği için verilen promosyon malzemelerini kendi özel muayenehanesine götürdü.
n İhaleyle alınıp depolara konulan bazı ilaçlar kayboldu, bazılarının da miadının doldu.
İksir ve Acı Reçete...
İstanbul’daki kamu hastanelerini inceleme altına aldıran soruşturmanın ilki, Mart 2007’de sahte, çalıntı ve tarihi geçmiş ilaçları yeniden piyasa süren çeteye karşı yürütülen “İksir operasyonu”yla başladı. Kasım 2007’de ise, bu kez “Acı Reçete” adı altında bir operasyon düzenledi. Soruşturmayı yürüten Üsküdar Cumhuriyet Savcılığı, zanlı doktorlar hakkında dava açmak için başvuruda bulundu. İstanbul Valiliği ile Sağlık Müdürlüğü’nün yazısı üzerine Sağlık Bakanlığı tarafından oluşturulan Teftiş Kurulu, yalnızca ifadeleri almakla kalmadı, “Acı Reçete operasyonu” bulgularıyla “İksir Operasyonu” belgelerini karşılaştırdı. 29 Mayıs 2008’de de, raporunu tamamladı.
Menfaat karşılığı yardım
Kurul, 19 doktorun, “Haklarında soruşturma yapılan örgütsel mekanizma ile angajman içerisine girdikleri, bu grupların talepleri doğrultusunda hastaları görmedikleri halde menfaat karşılığı reçete tanzim etmek suretiyle sahte resmi belge tanzimi gerçekleştirdikleri, bu şekilde örgütsel yapıya dahil olmamakla birlikte menfaat karşılığı bilerek ve isteyerek yardım ettikleri” kanaatine vardı.
Kurul, İstanbul’un dört bir yanındaki hastanelerde görev yapan 19 doktor hakkında Savcılığa, evrakta sahtecilik ve görevi kötüye kullanma suçuyla, 8 yıla kadar kamu davası açılması için soruşturma izni verilmesine karar verdi. Kurul, İstanbul Valiliği’ne sunulan ön inceleme raporunu, soruşturmayı yapan Üsküdar Cumhuriyet Savcılığı’na gönderdi.
İşte hastaneler ve o doktorlar
Haklarında soruşturma izni verilen doktorlar ve görev yaptıkları sağlık kuruluşları şöyle: Beylikdüzü Kavaklı 3 Nolu Sağlık Ocağı’ndan B.S., 112 Acil Servis Başhekimliği’nden B.B., Bahçelievler Semt Polikliniği’nden S.Ö., Nişantaşı Semt Polikliniği’nden E.Ü.B, İstanbul Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden A.Ö, Z.B, S.B, F.Z.A ve Z.B, Bahçelievler Merkez Sağlık Ocağı’ndan H.N., Bayrampaşa Altıntepsi Sağlık Ocağı’ndan M.N., Bakırköy Prof. Dr. Mahzar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden G.S., C.D. ve T.Y., Gaziosmanpaşa Bağlarbaşı Sağlık Ocağı’ndan Ö.İ., Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Topçular Semt Polikliniği’nden S.T, Eyüp Devlet Hastanesi’nden A.T., Bahçelievler Verem Savaş Dispanseri’nden D.A.
Milliyet / Şükran Özçakmak
Kamu hastaneleri gözaltına alındı!
“İksir” ve “Acı Reçete” operasyonlarını büyüteç altına alan Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu, yeni usulsüzlükler de belirledi. 18 doktora da dava açılabilecek
Soruşturmanın ilki, sahte, çalıntı ve tarihi geçmiş ilaçları yeniden piyasa süren çeteye karşı yürütülen İksir operasyonuyla başladı.
Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu, “Acı Reçete operasyonu”yla ilgili olarak yaptığı inceleme sonucunda, 18 doktor hakkında 8 yıla kadar kamu davası açılabileceğine karar verdi. Eczacıları kapsayan “İksir operasyonu” dosyasıyla karşılaştırma yaparak sonuca ulaşan kurul, devletin kurumlarının farklı yöntem ve yollarla soyulduğunu da tespit etti ve soruşturmanın ikinci bir ayağı başlatıldı. Bu kapsamda İstanbul’daki kamu hastaneleri, müfettişler tarafından incelemeye alındı.
Skandalda yeni bulgular
İstanbul’daki tüm kamu hastanelerinde inceleme yapan ve şu anda Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışmalarını sürdüren müfettişlerin, bugüne dek ulaştığı iddia edilen yeni bulguların bazıları şöyle:
Bazı hastanelerin polikliniğinde, özellikle bir hastanenin çocuk polikliniğinde yüz binlerce YTL tutarında ilaçların, kime yazıldığı ve nereye gittiği bilinmiyor.
Devlet hastanelerinde görev yapan bazı laborantlar, özel laboratuvar kurdular. Buraya gelen hastaların tetkiklerini ise çalıştıkları kamu hastanesinde yaptılar.
İlaç firmalarıyla anlaşma yapan ve hastalara bu firmaların ilaçlarını ağırlıklı olarak yazan bazı doktorlar, hastane veya semt polikliniği için verilen promosyon malzemelerini kendi özel muayenehanesine götürdü.
n İhaleyle alınıp depolara konulan bazı ilaçlar kayboldu, bazılarının da miadının doldu.
İksir ve Acı Reçete...
İstanbul’daki kamu hastanelerini inceleme altına aldıran soruşturmanın ilki, Mart 2007’de sahte, çalıntı ve tarihi geçmiş ilaçları yeniden piyasa süren çeteye karşı yürütülen “İksir operasyonu”yla başladı. Kasım 2007’de ise, bu kez “Acı Reçete” adı altında bir operasyon düzenledi. Soruşturmayı yürüten Üsküdar Cumhuriyet Savcılığı, zanlı doktorlar hakkında dava açmak için başvuruda bulundu. İstanbul Valiliği ile Sağlık Müdürlüğü’nün yazısı üzerine Sağlık Bakanlığı tarafından oluşturulan Teftiş Kurulu, yalnızca ifadeleri almakla kalmadı, “Acı Reçete operasyonu” bulgularıyla “İksir Operasyonu” belgelerini karşılaştırdı. 29 Mayıs 2008’de de, raporunu tamamladı.
Menfaat karşılığı yardım
Kurul, 19 doktorun, “Haklarında soruşturma yapılan örgütsel mekanizma ile angajman içerisine girdikleri, bu grupların talepleri doğrultusunda hastaları görmedikleri halde menfaat karşılığı reçete tanzim etmek suretiyle sahte resmi belge tanzimi gerçekleştirdikleri, bu şekilde örgütsel yapıya dahil olmamakla birlikte menfaat karşılığı bilerek ve isteyerek yardım ettikleri” kanaatine vardı.
Kurul, İstanbul’un dört bir yanındaki hastanelerde görev yapan 19 doktor hakkında Savcılığa, evrakta sahtecilik ve görevi kötüye kullanma suçuyla, 8 yıla kadar kamu davası açılması için soruşturma izni verilmesine karar verdi. Kurul, İstanbul Valiliği’ne sunulan ön inceleme raporunu, soruşturmayı yapan Üsküdar Cumhuriyet Savcılığı’na gönderdi.
İşte hastaneler ve o doktorlar
Haklarında soruşturma izni verilen doktorlar ve görev yaptıkları sağlık kuruluşları şöyle: Beylikdüzü Kavaklı 3 Nolu Sağlık Ocağı’ndan B.S., 112 Acil Servis Başhekimliği’nden B.B., Bahçelievler Semt Polikliniği’nden S.Ö., Nişantaşı Semt Polikliniği’nden E.Ü.B, İstanbul Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden A.Ö, Z.B, S.B, F.Z.A ve Z.B, Bahçelievler Merkez Sağlık Ocağı’ndan H.N., Bayrampaşa Altıntepsi Sağlık Ocağı’ndan M.N., Bakırköy Prof. Dr. Mahzar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden G.S., C.D. ve T.Y., Gaziosmanpaşa Bağlarbaşı Sağlık Ocağı’ndan Ö.İ., Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Topçular Semt Polikliniği’nden S.T, Eyüp Devlet Hastanesi’nden A.T., Bahçelievler Verem Savaş Dispanseri’nden D.A.
Milliyet / Şükran Özçakmak
TRT İzmir Bölge Müdürlüğü'nde ilaç yolsuzluğu soruşturması
11-06-2008
TRT İzmir'de ilaç yolsuzluğu soruşturması
TRT İzmir Bölge Müdürlüğü'nde, yüksek meblağlı kanser ilaçlarının kullanımının son yıllarda artması üzerine, kurum müfettişlerinin 2 hafta önce inceleme başlattığı iddia edildi.
Yapılan araştırmalarda, bazı çalışanların ve yakınlarının sağlık karnelerinin kullanılarak yüz binlerce YTL'lik ilaçların yazıldığı, bazıları için de sahte heyet raporları düzenlenerek kişiyi malulen emekliye ayırdıkları ortaya çıktı. Olayla ilgili olarak aralarında sanatçıların da bulunduğu 13 TRT çalışanı hakkında işlem başlatıldığı kaydedildi. Kurumda deprem etkisi yapan olayın, Y.N. Eczanesi sahibi D.B. tarafından organize edildiği, bu kişinin ilaç alınması için kendisine bırakılan TRT çalışanlarının yakınlarına ait karneleri kullanarak, sahte heyet raporları hazırlattığı, sağlam olan kişilerin kanser hastası olarak gösterildiği iddia edildi.
Eczane sahibi D.B.'nin hepsinin üzerinde Dokuz Eylül Üniversitesi amblemi bulunan sahte heyet raporu belgesi hazırladığı, yine bazı doktorlara ait sahte kaşeler yaptırıp karne sahibinin haberi olmadan düzenlediği raporlarla kurumu dolandırdığı ileri sürüldü. İncelemelerde, ilaçların kuruma fatura edildiği belirlendi. Heyet raporlarının üzerinde fotoğraf olması gerekirken, hepsinde de aynı tarih ve numara bulunan fotoğrafsız sahte raporlara, kurum personeli tarafından ödeme yapıldığı da kaydedildi. Ödeme yapan kurum personelinin savunmalarında 'dikkatimizden kaçmış' dedikleri öne sürüldü. D.B.'nin, olayla ilgili avukatı Hasan Ö. ile birlikte müfettişlere ifade verdiği, sahte belge hazırlamakla ilgili tüm suçlamaları kabul ettiği ve zararı faiziyle birlikte ödemeyi taahhüt ettiği öğrenildi. TRT yetkililerinin olayla ilgili cumhuriyet savcılığına henüz suç duyurusunda bulunmadıkları aktarıldı. İnceleme sonunda 13 TRT personeline görevden el çektirildi.
Zaman / Özdemir Özkan, İzmir, Cihan
TRT İzmir'de ilaç yolsuzluğu soruşturması
TRT İzmir Bölge Müdürlüğü'nde, yüksek meblağlı kanser ilaçlarının kullanımının son yıllarda artması üzerine, kurum müfettişlerinin 2 hafta önce inceleme başlattığı iddia edildi.
Yapılan araştırmalarda, bazı çalışanların ve yakınlarının sağlık karnelerinin kullanılarak yüz binlerce YTL'lik ilaçların yazıldığı, bazıları için de sahte heyet raporları düzenlenerek kişiyi malulen emekliye ayırdıkları ortaya çıktı. Olayla ilgili olarak aralarında sanatçıların da bulunduğu 13 TRT çalışanı hakkında işlem başlatıldığı kaydedildi. Kurumda deprem etkisi yapan olayın, Y.N. Eczanesi sahibi D.B. tarafından organize edildiği, bu kişinin ilaç alınması için kendisine bırakılan TRT çalışanlarının yakınlarına ait karneleri kullanarak, sahte heyet raporları hazırlattığı, sağlam olan kişilerin kanser hastası olarak gösterildiği iddia edildi.
Eczane sahibi D.B.'nin hepsinin üzerinde Dokuz Eylül Üniversitesi amblemi bulunan sahte heyet raporu belgesi hazırladığı, yine bazı doktorlara ait sahte kaşeler yaptırıp karne sahibinin haberi olmadan düzenlediği raporlarla kurumu dolandırdığı ileri sürüldü. İncelemelerde, ilaçların kuruma fatura edildiği belirlendi. Heyet raporlarının üzerinde fotoğraf olması gerekirken, hepsinde de aynı tarih ve numara bulunan fotoğrafsız sahte raporlara, kurum personeli tarafından ödeme yapıldığı da kaydedildi. Ödeme yapan kurum personelinin savunmalarında 'dikkatimizden kaçmış' dedikleri öne sürüldü. D.B.'nin, olayla ilgili avukatı Hasan Ö. ile birlikte müfettişlere ifade verdiği, sahte belge hazırlamakla ilgili tüm suçlamaları kabul ettiği ve zararı faiziyle birlikte ödemeyi taahhüt ettiği öğrenildi. TRT yetkililerinin olayla ilgili cumhuriyet savcılığına henüz suç duyurusunda bulunmadıkları aktarıldı. İnceleme sonunda 13 TRT personeline görevden el çektirildi.
Zaman / Özdemir Özkan, İzmir, Cihan
Çankırı'da Başhekim ve yardımcısına gözaltı
11-06-2008
Başhekim ve yardımcısına gözaltı
A.A. - Çankırı'da düzenlenen ve "Steteskop" adı verilen operasyonda gözaltına alınan 9 kişi arasında Çankırı Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. F.E.T. ve Başhekim Yardımcısı Dr. Ş.Y.'nin de bulunduğu bildirildi.
Çankırı Devlet Hastanesindeki bazı ihalelere fesat karıştırıldığı iddiaları üzerine inceleme yapan Sağlık Bakanlığı müfettişlerinin hazırladığı raporlar doğrultusunda Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatmıştı.
Yaklaşık 6 aydan bu yana ildeki çeşitli ihaleleri incelemeye alan savcılığın talimatıyla ihalelere fesat karıştırdığı iddiasıyla aralarında AK Parti Merkez İlçe Başkanı H.B., Çankırı Devlet Hastanesi Müdür Yardımcısı Ş.Ö., Çankırı Belediyesinin eski özel kalem müdürü M.A. ve İl Genel Meclisi Üyesi M.Ö. gözaltına alınmıştı.
Gözaltına alınan 9 kişi arasında Çankırı Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. F.E.T. ve Başhekim Yardımcısı Dr. Ş.Y.'nin de bulunduğu bildirildi.
Zanlıların sorgularının sürdüğü, savcılığın gözaltı süresini 24 saat uzattığı belirtildi.
Başhekim ve yardımcısına gözaltı
A.A. - Çankırı'da düzenlenen ve "Steteskop" adı verilen operasyonda gözaltına alınan 9 kişi arasında Çankırı Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. F.E.T. ve Başhekim Yardımcısı Dr. Ş.Y.'nin de bulunduğu bildirildi.
Çankırı Devlet Hastanesindeki bazı ihalelere fesat karıştırıldığı iddiaları üzerine inceleme yapan Sağlık Bakanlığı müfettişlerinin hazırladığı raporlar doğrultusunda Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatmıştı.
Yaklaşık 6 aydan bu yana ildeki çeşitli ihaleleri incelemeye alan savcılığın talimatıyla ihalelere fesat karıştırdığı iddiasıyla aralarında AK Parti Merkez İlçe Başkanı H.B., Çankırı Devlet Hastanesi Müdür Yardımcısı Ş.Ö., Çankırı Belediyesinin eski özel kalem müdürü M.A. ve İl Genel Meclisi Üyesi M.Ö. gözaltına alınmıştı.
Gözaltına alınan 9 kişi arasında Çankırı Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. F.E.T. ve Başhekim Yardımcısı Dr. Ş.Y.'nin de bulunduğu bildirildi.
Zanlıların sorgularının sürdüğü, savcılığın gözaltı süresini 24 saat uzattığı belirtildi.
Sağlıkta yolsuzluğa rekor ceza
12-06-2008
Sağlıkta yolsuzluğa rekor ceza: 123 yıl hapis
Diyarbakır’da sahte raporla medikal malzeme alınmış gibi göstererek devleti dolandırdıkları iddiasıyla yargılanan 10 sanığın davası rekor cezayla sonuçlandı. Sanıklardan 7’si toplam 123 yıl hapis ve 400 bin YTL para cezasına çarptırıldı.
DİYARBAKIR - Diyarbakır’da 6 yıl önce kamu kurumlarında çalışanların sağlık karneleriyle medikal malzeme alınmış gibi göstererek haksız gelir elde eden 10 kişi hakkında dava açıldı .6 yıl süren dava karara bağlandı. Mahkeme heyeti, aralarında sağlık karnelerini kullandıran kamu çalışanlarının da bulunduğu 10 sanıktan 7’sine benzer davalara oranla rekor hapis ve para cezası verdi.
sanık hakkında 123 yıl hapis ve elde ettikleri menfaatlerin iki katı olan 410 bin 394 ytl para cezası verildi. Her olay için sanıkları ayrı ayrı cezalandıran mahkeme, suçun itiraf edilmesi ve sanıkların iyi halini gözönüne alarak hapis cezalarını 31 yıla indirdi. Ancak para cezasında indirim yapılmadı.
3 sanığın beraat ettiği duruşmada mahkeme heyetinin verdiği cezalar, son yıllarda benzer davalarda verilmiş en ağır ceza olarak yorumlanıyor. Mahkeme ayrıca olaya adı karışan 18 kişi için daha suç duyursunda bulundu.
NTV-MSNBC
Sağlıkta yolsuzluğa rekor ceza: 123 yıl hapis
Diyarbakır’da sahte raporla medikal malzeme alınmış gibi göstererek devleti dolandırdıkları iddiasıyla yargılanan 10 sanığın davası rekor cezayla sonuçlandı. Sanıklardan 7’si toplam 123 yıl hapis ve 400 bin YTL para cezasına çarptırıldı.
DİYARBAKIR - Diyarbakır’da 6 yıl önce kamu kurumlarında çalışanların sağlık karneleriyle medikal malzeme alınmış gibi göstererek haksız gelir elde eden 10 kişi hakkında dava açıldı .6 yıl süren dava karara bağlandı. Mahkeme heyeti, aralarında sağlık karnelerini kullandıran kamu çalışanlarının da bulunduğu 10 sanıktan 7’sine benzer davalara oranla rekor hapis ve para cezası verdi.
sanık hakkında 123 yıl hapis ve elde ettikleri menfaatlerin iki katı olan 410 bin 394 ytl para cezası verildi. Her olay için sanıkları ayrı ayrı cezalandıran mahkeme, suçun itiraf edilmesi ve sanıkların iyi halini gözönüne alarak hapis cezalarını 31 yıla indirdi. Ancak para cezasında indirim yapılmadı.
3 sanığın beraat ettiği duruşmada mahkeme heyetinin verdiği cezalar, son yıllarda benzer davalarda verilmiş en ağır ceza olarak yorumlanıyor. Mahkeme ayrıca olaya adı karışan 18 kişi için daha suç duyursunda bulundu.
NTV-MSNBC
Gaziantep'te Yolsuzluk İddiası: 3'ü doktor 23 gözaltı
13-06-2008
Yolsuzluk iddiası: 3'ü doktor 23 gözaltı
Gaziantep'te devlet hastanelerine malzeme alımları için açılan ihalelerde yolsuzluk yaptığı iddia edilen ve aralarında bir hastane müdür yardımcısı ve 3 doktor ile 1 satın alma memurunun da bulunduğu 23 kişi gözaltına alındı.
Çetenin bugüne kadar yaptığı usulsüzlükler sonucu devleti yaklaşık 10 milyon YTL zarara uğrattığı belirtilirken, zanlılar 5 günlük sorgularının ardından adliyeye sevk edildi.
Edinilen bilgeye göre, Gaziantep Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Mali Suçlar Büro Amirliği görevlilerince, "Deva-27" adı altında yaklaşık 7 aydır sürdürülen çalışmalarda, 25 Aralık Devlet Hastanesi ve Şehitkamil Devlet Hastanesi'nde açılan ihalelerde ve doğrudan temin yolu ile gerçekleştirilen tıbbi malzeme alımlarında, firma sahipleri ile kamu görevlilerinin anlaşarak normal fiyatın üstünde malzeme alımı yaptıkları tespit edildi.
Bu şekilde menfaat sağladıkları, ihale şartnamelerinin ihale verilecek firmalara göre düzenlendiği, yaklaşık maliyetlerin firmalara bildirildiği, yüzde karşılığında ihalelerden para alındığı, firmaların elindeki malzemelerin özellikleri ve türüne göre şartnameler hazırlandığı yönünde bilgilere ulaşan polis, eş zamanlı operasyon ile içerisinde satın almadan sorumlu bir hastane müdür yardımcısı, 3 doktor ve satın almadan sorumlu bir memurun da bulunduğu 23 kişiyi yakaladı. Olayla ilgili Gaziantep'te 21, Adana'da 1 ve Kahramanmaraş'ta 1 kişi gözaltına alındı.
Çetenin doğrudan satın alınan malzemelerin şartnamelerini firmalara göre ayarladığı, önceden görüşülen firmalara yaklaşık bedelin bildirdiği ve karşılığında da belirli bir yüzdeyi kendilerine menfaat olarak sağladıkları belirlendi. Şahısların bu yolla devleti yaklaşık 10 milyon YTL zarara uğrattıkları tespit edildi.
25 Aralık Devlet Hastanesi Satın Almadan Sorumlu Müdür Yardımcısı E.S., doktorlar S.K. ve A.M., Şehitkamil Devlet Hastanesi'nde doktor S.Y. ve satın almadan sorumlu memur A.K. ile firma sahipleri M.C, M.D, Y.Y, M.A, S.Ş, H.D, M.T, M.B, A.K, T.Y, M.A.K, A.U, G.S, A.T, E.B, H.K, Y.K ve R.B, emniyette 5 gün süren sorgularının ardından haklarında kamu ihalelerine fesat karıştırmak, yolsuzluk, rüşvet almak ve görevi kötüye kullanmak suçlarından hazırlanan tahkikat evrakı ile Gaziantep Adliyesi'ne sevk edildi.
AA
Yolsuzluk iddiası: 3'ü doktor 23 gözaltı
Gaziantep'te devlet hastanelerine malzeme alımları için açılan ihalelerde yolsuzluk yaptığı iddia edilen ve aralarında bir hastane müdür yardımcısı ve 3 doktor ile 1 satın alma memurunun da bulunduğu 23 kişi gözaltına alındı.
Çetenin bugüne kadar yaptığı usulsüzlükler sonucu devleti yaklaşık 10 milyon YTL zarara uğrattığı belirtilirken, zanlılar 5 günlük sorgularının ardından adliyeye sevk edildi.
Edinilen bilgeye göre, Gaziantep Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Mali Suçlar Büro Amirliği görevlilerince, "Deva-27" adı altında yaklaşık 7 aydır sürdürülen çalışmalarda, 25 Aralık Devlet Hastanesi ve Şehitkamil Devlet Hastanesi'nde açılan ihalelerde ve doğrudan temin yolu ile gerçekleştirilen tıbbi malzeme alımlarında, firma sahipleri ile kamu görevlilerinin anlaşarak normal fiyatın üstünde malzeme alımı yaptıkları tespit edildi.
Bu şekilde menfaat sağladıkları, ihale şartnamelerinin ihale verilecek firmalara göre düzenlendiği, yaklaşık maliyetlerin firmalara bildirildiği, yüzde karşılığında ihalelerden para alındığı, firmaların elindeki malzemelerin özellikleri ve türüne göre şartnameler hazırlandığı yönünde bilgilere ulaşan polis, eş zamanlı operasyon ile içerisinde satın almadan sorumlu bir hastane müdür yardımcısı, 3 doktor ve satın almadan sorumlu bir memurun da bulunduğu 23 kişiyi yakaladı. Olayla ilgili Gaziantep'te 21, Adana'da 1 ve Kahramanmaraş'ta 1 kişi gözaltına alındı.
Çetenin doğrudan satın alınan malzemelerin şartnamelerini firmalara göre ayarladığı, önceden görüşülen firmalara yaklaşık bedelin bildirdiği ve karşılığında da belirli bir yüzdeyi kendilerine menfaat olarak sağladıkları belirlendi. Şahısların bu yolla devleti yaklaşık 10 milyon YTL zarara uğrattıkları tespit edildi.
25 Aralık Devlet Hastanesi Satın Almadan Sorumlu Müdür Yardımcısı E.S., doktorlar S.K. ve A.M., Şehitkamil Devlet Hastanesi'nde doktor S.Y. ve satın almadan sorumlu memur A.K. ile firma sahipleri M.C, M.D, Y.Y, M.A, S.Ş, H.D, M.T, M.B, A.K, T.Y, M.A.K, A.U, G.S, A.T, E.B, H.K, Y.K ve R.B, emniyette 5 gün süren sorgularının ardından haklarında kamu ihalelerine fesat karıştırmak, yolsuzluk, rüşvet almak ve görevi kötüye kullanmak suçlarından hazırlanan tahkikat evrakı ile Gaziantep Adliyesi'ne sevk edildi.
AA
İlaç firmalarının hastanelerde çalışmasına yasak getirildi.
16-06-2008
İlaç firmalarına yasak
Sağlık Bakanlığınca, hizmetin yoğun olduğu acil, poliklinik, laboratuvar, röntgen gibi birimlere hiçbir şekilde ilaç firma temsilcisinin kabul edilmemesi istendi
Ankara-A.A - Sağlık Bakanlığı, hastanelerden hizmetin yoğun olduğu acil, poliklinik, laboratuvar, röntgen gibi birimlere hiçbir şekilde ilaç firma temsilcisinin kabul edilmemesini istedi.
Sağlık Bakanlığından il sağlık müdürlüklerine gönderilen genelgede, daha önce ilaç firmalarının temsilcilerinin tanıtım maksadıyla hastanelerde görevli hekimlerle yaptıkları görüşmeler sırasında hizmetin aksayabildiği, bu nedenle bu tanıtımların hasta yoğunluğunun çok fazla olduğu acil, poliklinik, laboratuvar, röntgen ve benzeri birimlerde yapılmaması gerektiğinin genelgelerle duyurulduğu hatırlatıldı. Bakanlığa ulaşan bilgilerden, “Bazı hastanelerde bu konuda titiz davranılmayarak hizmette aksamaya sebep olunduğunun gözlendiği” ifade edilen genelgede, şöyle denildi:
“İlinizdeki hastane yöneticilerinin uyarılarak, hizmetin yoğun olduğu acil, poliklinik, laboratuvar, röntgen gibi birimlerde hiçbir şekilde ilaç firma temsilcisi kabul edilmemesi, konunun hassasiyetle takibi ve genelgeye aykırı davranışlarda bulunanlar hakkında gerekli idari işlemlerin yapılması hususunda gereğini rica ederim.”
İlaç firmalarına yasak
Sağlık Bakanlığınca, hizmetin yoğun olduğu acil, poliklinik, laboratuvar, röntgen gibi birimlere hiçbir şekilde ilaç firma temsilcisinin kabul edilmemesi istendi
Ankara-A.A - Sağlık Bakanlığı, hastanelerden hizmetin yoğun olduğu acil, poliklinik, laboratuvar, röntgen gibi birimlere hiçbir şekilde ilaç firma temsilcisinin kabul edilmemesini istedi.
Sağlık Bakanlığından il sağlık müdürlüklerine gönderilen genelgede, daha önce ilaç firmalarının temsilcilerinin tanıtım maksadıyla hastanelerde görevli hekimlerle yaptıkları görüşmeler sırasında hizmetin aksayabildiği, bu nedenle bu tanıtımların hasta yoğunluğunun çok fazla olduğu acil, poliklinik, laboratuvar, röntgen ve benzeri birimlerde yapılmaması gerektiğinin genelgelerle duyurulduğu hatırlatıldı. Bakanlığa ulaşan bilgilerden, “Bazı hastanelerde bu konuda titiz davranılmayarak hizmette aksamaya sebep olunduğunun gözlendiği” ifade edilen genelgede, şöyle denildi:
“İlinizdeki hastane yöneticilerinin uyarılarak, hizmetin yoğun olduğu acil, poliklinik, laboratuvar, röntgen gibi birimlerde hiçbir şekilde ilaç firma temsilcisi kabul edilmemesi, konunun hassasiyetle takibi ve genelgeye aykırı davranışlarda bulunanlar hakkında gerekli idari işlemlerin yapılması hususunda gereğini rica ederim.”
Doktorlara protez operasyonu: 17'si doktor 85 kişi gözaltında
16-06-2008
Doktorlara protez operasyonu: 85 kişi gözaltında
Ankara’da polisin yaptığı Protez Operasyonu’nda 50 milyon dolarlık vurgun yaptığı iddiasıyla 17’si doktor, 68’i medikalci toplam 85 kişi gözaltına alındı.
Ankara’da polisin yaptığı Protez Operasyonu’nda 50 milyon dolarlık vurgun yaptığı iddiasıyla 17’si doktor, 68’i medikalci toplam 85 kişi gözaltına alındı.
Ankara Cumhuriyet Savcısı’nın emriyle başlatılan ve yaklaşık 6 aydır sürdürülen Protez Operasyonu’nda dün Ankara Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Mali Büro Amirliği’nce başlatıldı. Mali boyutu yaklaşık 50 milyon doları aşan yolsuzlukta protez ve medikal ürünlerin kullanılmadığı halde, reçete edilerek devleti zarara uğrattıkları iddia edilen 17’si doktor 68 medikalci toplam 85 kişi gözaltına alındı. Hastaların sağlık karneleri kullanılarak yurtdışından sipariş verilmiş gibi gösterilen medikal malzemelerinin hayali olduğu anlaşıldı.
Devlet ve üniversite hastanelerinde uzman doktor olarak görev yaptıkları belirtilen doktorlar arasında doçent, profesör hatta üniversite bölüm başkanlarının bile olduğu ifade edildi. Gözaltına alınan medikal şirket sahiplerinin Başkent’in pek çok hastane ihalesini de aldıkları kaydedildi.
Yapılan teknik takip ve telefon dinlemelerinde medikal firmalarının ihaleleri alabilmek için doktorlara yabancı kadınlarla alem yaptırdıkları bunlarında kayda girdiğini bildiren emniyet yetkilileri, ayrıca konuyla ilgili daha önce çalışma yapan ve rapor hazırlayan Sağlık Bakanlığı Müfettişleri’nin de incelendiğini bildirdiler.
Halen devam eden operasyonda gözaltı sayısının 120’yi aşması beklenirken, gözaltında bulunan zanlılar için 4 gün ek süre alan polisin, diğer 40 yakın ismi de aradıkları kaydedildi.(ANKA)
HaberTürk
Doktorlara protez operasyonu: 85 kişi gözaltında
Ankara’da polisin yaptığı Protez Operasyonu’nda 50 milyon dolarlık vurgun yaptığı iddiasıyla 17’si doktor, 68’i medikalci toplam 85 kişi gözaltına alındı.
Ankara’da polisin yaptığı Protez Operasyonu’nda 50 milyon dolarlık vurgun yaptığı iddiasıyla 17’si doktor, 68’i medikalci toplam 85 kişi gözaltına alındı.
Ankara Cumhuriyet Savcısı’nın emriyle başlatılan ve yaklaşık 6 aydır sürdürülen Protez Operasyonu’nda dün Ankara Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Mali Büro Amirliği’nce başlatıldı. Mali boyutu yaklaşık 50 milyon doları aşan yolsuzlukta protez ve medikal ürünlerin kullanılmadığı halde, reçete edilerek devleti zarara uğrattıkları iddia edilen 17’si doktor 68 medikalci toplam 85 kişi gözaltına alındı. Hastaların sağlık karneleri kullanılarak yurtdışından sipariş verilmiş gibi gösterilen medikal malzemelerinin hayali olduğu anlaşıldı.
Devlet ve üniversite hastanelerinde uzman doktor olarak görev yaptıkları belirtilen doktorlar arasında doçent, profesör hatta üniversite bölüm başkanlarının bile olduğu ifade edildi. Gözaltına alınan medikal şirket sahiplerinin Başkent’in pek çok hastane ihalesini de aldıkları kaydedildi.
Yapılan teknik takip ve telefon dinlemelerinde medikal firmalarının ihaleleri alabilmek için doktorlara yabancı kadınlarla alem yaptırdıkları bunlarında kayda girdiğini bildiren emniyet yetkilileri, ayrıca konuyla ilgili daha önce çalışma yapan ve rapor hazırlayan Sağlık Bakanlığı Müfettişleri’nin de incelendiğini bildirdiler.
Halen devam eden operasyonda gözaltı sayısının 120’yi aşması beklenirken, gözaltında bulunan zanlılar için 4 gün ek süre alan polisin, diğer 40 yakın ismi de aradıkları kaydedildi.(ANKA)
HaberTürk
25 Mayıs 2008 Pazar
Kongreler rant kapısı oldu
Kongreler rant kapısı oldu
Prof. Dr. Murat Yurdakök
http://www.forumakademi.org/archive/kongreler-rant-kapisi-oldu-t24962.html
Dernek başkanları, Türkiye’de bilimsel üretimden çok kongre düzenlendiğini belirterek, kongrelerin turizm ve organizasyon firmaları için rant oluşturduğundan yakındı
Uzmanlık dernekleri, hekimlerin mesleki gelişimlerinde önemli rol oynayan kongrelerin önemli olduğunu ancak, Türkiye’de gereğinden fazla kongre düzenlendiğini düşünüyor. Kongrenin giderlerini karşılayabilmek için katılımcılardan belli bir ücret almak zorunda kalan dernekler, asistan ve pratisyen hekimler için ayrı ücretlendirme yapılması gerektiğini belirtiyor. Dernek yöneticileri, kongrelerde dağıtılan promosyonların kitap, dergi aboneliği gibi bilimsel destekle sınırlı olması gerektiğine dikkat çekiyor. Son yıllarda Antalya’nın gözde kongre merkezi haline gelmesi ise, buradaki otellerin daha düşük fiyat sunmasıyla açıklanıyor. Dernek başkanları bunların yanı sıra bazı acı itiraflarda da bulunuyorlar. Kongrelerin turizm ve organizasyon firmaları için “rant kapısı” haline geldiğine dikkat çeken dernek başkanları, turizm firmalarının bazı hekimleri kullandığına inanıyor. Türkiye’de o kadar bilim üretilmemesine rağmen çok sayıda kongre yapıldığını vurgulayan dernek yöneticileri, bazı kongrelerin yeni bir ilacın tanıtımını yapmak için düzenlendiğini ifade ediyor.
İstanbul Mahmutpaşa pazarı
Türkiye Milli Pediatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Murat Yurdakök, kongrelerde yurtdışındaki bilimsel gelişmelerin nakledilmesi yerine, bilimsel bulguların tartışılması gerektiğini söyledi. Yurdakök, “Ülkemizde çok fazla sayıda kongre yapılıyor. Kongreler, yurtdışında olan bilimsel gelişmelerin ülkemize nakledilmesi demek değildir. Üretilen bilginin, bilimsel araştırmaların, deneyimlerin tartışılması gerekir. Ama bir yıl içinde bir hekim kaç çalışma yapabilir? Bizde her branş için kongre sayısı ikiden üçten aşağı inmiyor. Bu durumda bilim üretilmesi söz konusu olamaz. Bir hekim kaç tane bilimsel çalışma yapıyor ki bunu kongrede sunsun? Yapılan şey şu, yapılan çalışma diğer kongrelerde de aynı şekilde sunuluyor” dedi. Kongrelerdeki promosyon dağıtımını “İstanbul Mahmutpaşa pazarına” benzeten Yurdakök, hekimlerin bazen gülünç duruma düştüğünü vurguladı.
İlaç başına kongre yapılıyor
Yurdakök, kongrelerin “çığırından çıkmış durumda” olduğunu ve bu alanda bir rant oluştuğunu ileri sürdü. Bu ranttan büyük ölçüde turizm firmalarının yararlandığını dile getiren Yurdakök, turizm firmalarının hekimleri kullandığını öne sürdü. Yurdakök, “Belli alanda isim yapmış hekimlere giderek kongre yapmalarını istiyorlar. Her üniversite kendisi bir kongre yapmaya çalışıyor. Çünkü nedense kongre yapmak, kendisini bilimsel olarak kanıtlamak olarak değerlendiriliyor” dedi. Endüstrinin pazarlamasına yönelik de birçok kongre yapıldığını belirten Yurdakök, “Yurtdışında endüstri ile bilim adamları arasında bazı etik kurallara göre düzenlenen kongreler var. Ama bizde böyle bir uygulama olmadığı için, neredeyse ilaç başına kongre yapılıyor. Belli bir ilacın tanıtma masrafları o ilaçla ilgili kongrenin düzenlenmesi için yeterli neden olarak görülebiliyor. Kongre için yurtdışından biri çağrılıyor, anlattıkları dinleniyor, hep beraber yemek yenilip dağılınıyor. Bu, kongre sayılıyor” diye konuştu.
Prof. Dr. Murat Yurdakök, turizm merkezlerinde düzenlenen kongre ücretlerinin, büyük şehirlerdeki otellerin verdiği fiyatların 5’te 1’ine denk geldiğini söyledi. Tatil beldelerindeki otellerde yapılan kongrelerde aşırıya gidenler olduğunu dile getiren Yurdakök, şunları kaydetti:
“Antalya’daki bazı kongrelere, bırakın hekimleri, hekimlerin aileleri, kayınvalideleri bile gidiyor. Bunlar engellenmeli. Yoksa turistik tesislerde kongre yapılması yanlış değil. Bundan 7-8 yıl önce biz gemide kongre yapalım dedik. İlk duyulduğunda fazla şatafatlı olduğu izlenimi uyandırıyor ama bir haftalık bu kongrenin yemek ve aktiviteler dahil ücreti 250 dolardı. Deniz ortasında olduğu için kongreye katılım da tam olacaktı. Ama ‘doktorlar gemiyle sefahata çıkıyorlar’ denilince bundan vazgeçildi.”
İnsan haklarına aykırı bulundu
Hekimlerin bir kere diploma aldıktan sonra ömür boyu aynı diplomayı kullanmalarını doğru bulmadığını belirten Yurdakök, “5 yılda bir hekimlerin yenilenme kurslarına !!!meleri gerekir. Buraya giderken kongrelerden belli bir puan alması istenecek, ‘30 puanı olmayan giremez’ denilecek. Bunun toplanması, bilimsel dergi ve kongrelerle yapılacak. Belli bir puana ulaşanlar, mezuniyet sonrası bilgi yenileme kurslarına katılabilecek. Kursta da sınav yapılsa da yapılmasa da toplantılara katılması sağlanacak. Bu, ABD’de uygulanan bir sistem ama Türkiye’de insan haklarına aykırı bulunduğu için kabul edilmedi” diye konuştu.
Bilimsel hareketlilik güzel
Geriatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Yeşim Gökçe Kutsal, kongre ücretlerini Türk Lirası bazında belirlediklerini söyledi. Katılımcılara verilecek materyal ve sosyal olanakların giderlerini katılımcılara yansıttıklarını ancak diğer giderlerin kongreyi destekleyen sponsor firmalar tarafından karşılandığını anlatan Kutsal, genç meslektaşlarına daha ucuz otellerde konaklama gibi alternatifler sunduklarını dile getirdi. Kutsal, düzenlenen kongre sayılarının çok fazla olduğuna dikkat çekerek şunları kaydetti:
“Gün geçmiyor ki yeni bir kongre duyurusu çıksın. Bilimsel platformda bu kadar hareketin, etkinliğin olması güzel. Çok fazla kongre olmasının bilimsel platforma yararı yadsınamaz ama katılımcılar açısından karar vermede, destek bulmada sorun yaratacağı kuşkusuz. Sanıyorum katılımcı meslektaşlarım bu anlamda biraz sıkıntıya girebiliyor. Zaten kısıtlı olan zamanlarını, izinlerini hangi kongre için kullanacakları konusunda kararsızlık yaşıyorlar. Birkaç uzmanlık dalının bir araya gelerek yapacağı kongreler daha doyurucu oluyor.”
Sponsor bulmak gelenekselleşti
Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Sedat Boyacıoğlu, kongre ücretlerinin genel anlamda çok fazla olmadığını, her kongreye her asistanın veya pratisyenin katılması gerekmediğini savundu. Pek az hekimin kendi parasını vererek kongrelere katıldığını belirten Boyacıoğlu, “Hekimlerin çoğu ilaç firmalarının desteğiyle kongrelere katılıyor. Kongrelere ilaç şirketlerinin sponsorluğunda katılmak bir gelenek haline geldi. Bu kısmen etik sorun yaratıyor. Yurtdışında da bu var fakat Türkiye’de biraz abartılıyor. Hazır katılım ücretleri ilaç firmalarınca ödenmişken, her önüne gelen kongrelere katılma arzusu duyuyor” dedi.
Türkiye bu kadar bilim üretmiyor
Prof. Dr. Sedat Boyacıoğlu, kongre sayısının olması gerekenin çok üzerinde olduğunu dile getirdi. Kongre ve bilimsel toplantı sayısının yüzün üzerinde olduğunu ifade eden Boyacıoğlu, “Türkiye’nin o kadar bilim üreten bir ülke olduğunu sanmıyorum” diye konuştu. Boyacıoğlu, kongre sayısının çok olması nedeniyle, yeterli bilimsel paylaşım olmadığını, kongrelerin yapılma amacının bilim üretmek, üretilen bilimi paylaşmaktan ziyade “ekonomi üretmeye” döndüğünü söyledi. Bundan organizasyon şirketleri ve derneklerin yararlandığını anlatan Boyacıoğlu, şunları söyledi:
“Kongrelerin bilimsel içeriği ortalama düzeyde. Çünkü Türkiye bu kadar. Türkiye’de üretilen bilim pek az olduğu için, biz de üretilenin paylaşımını yapıyoruz kongrelerde. Kongreler özellikle turistik yerlerde yapıldığı için, bazı hekimler kayıt oluyorlar ama kongreyi izlemiyorlar, daha çok tatil yapıyorlar. Bir kısmının katılma amacı sadece otelde dinlenmek şeklinde oluyor. Kongre yapanlar da bundan çok fazla rahatsızlık duymuyorlar. Çünkü ne kadar çok katılımcı olursa o kadar çok gelir elde ediliyor.”
Kongre bütçesinin saydam olması lazım
Boyacıoğlu, kongrelere ilaç firmalarının sponsor olmasının kaçınılmaz olduğunu söyledi. Kongrelerin maddi zemininin hazırlanması gerektiğini anlatan Boyacıoğlu, “Kongreler, sadece kayıt ücretleriyle yapılabilir olmaktan çıktı. Aşağı yukarı bin kişilik bir kongrenin bütçesi 600 bin YTL civarında. İlaç şirketlerinin sergi alanına girmeleri, alan kiralamaları, katılımları gerekiyor. Uydu sempozyumlar, yemekler gibi etkinlikler sponsor firmaların katkılarıyla gerçekleşebiliyor. Bunlar dünya kongreciliğinin her alanında var. Ama bütçesi açık, saydam şekilde yapılması lazım” dedi. Prof. Dr. Boyacıoğlu, binin üzerindeki katılımcısı olan kongreleri ancak İstanbul ve Antalya’daki otellerin kaldırabildiği için buraların tercih edildiğini ancak bu sene derneğin ulusal kongresini Malatya’da yapacaklarını ifade etti.
Promosyona sıkı takip
Pratisyen Hekimlik Derneği Başkanı Dr. Erdoğan Mazmanoğlu ise birinci basamak hekimliğe yönelik çok fazla kongre yapılmadığını, bölgesel eğitim günleriyle sürekli tıp eğitimi ihtiyaçlarını gidermeye çalıştıklarını söyledi. Kongrelerin turizm merkezlerinde yapılmasının katılım ve fiyat açısından avantaj sağladığını belirten Mazmanoğlu, “Bizim kongrelerimizde bilimsel oturumlar hiçbir ücret ve kayıt yapılmadan izlenebiliyor. O yüzden katılım yüksek oluyor” dedi.
Mazmanoğlu, promosyon için de iç denetim mekanizmalarını işlettiklerini ifade etti. Bilimsel oturumlar devam ederken promosyon dağıtımına izin vermediklerini dile getiren Mazmanoğlu, dernek olarak hiçbir sponsor firmayla da görüşme yapmadıklarına dikkat çekti. Mazmanoğlu, “Hiçbir yerden özel destek almıyoruz, tamamıyla kendi giderlerimizi sadece standların ücretlendirilmesiyle karşılıyoruz. Onun dışında başka bir gelirimiz olmuyor, sponsorumuz yok” dedi.
---
medimagazin arşivinden
yunus
06-27-2007, 06:38
Kongrelerde sponsor zorunlu hale geldi
Sponsor firmalar, hem kongre düzenlemede hem de hekimlerin kongreye katılabilmelerinde vazgeçilmez unsur oldu. Kongre kayıt ücretlerini ödemekte zorlanan asistan ve uzmanlar, ilaç firmalarının sponsorluğunda kongrelere katılabiliyor. Dernek yöneticileri de kongrelerin sponsor firma desteğiyle gerçekleştirildiğini belirterek bunun dernek faaliyetlerini sürdürebilmek için vazgeçilmez olduğunu dile getiriyor
Helin Özmen/ Ankara
Hekimlerin mesleki gelişimlerinde önemli rol oynayan kongrelere katılmak için ödenen kayıt ücreti, çoğunlukla sponsor firmalar tarafından karşılanıyor. Dernekler de kongre giderlerinin üstesinden gelebilmek için sponsor firmalara ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle sponsor firmaların, gün geçtikçe hekimler için “vazgeçilmez destek” halini almaya başladığı ifade ediliyor.
Dernek yöneticileri, asistanların düşük maaş aldıkları için geçinmekte bile zorlandıklarını, bu nedenle ilaç firmalarından gelen kongre kayıt ücretini ödeme tekliflerini kabul ettiklerini belirtiyorlar. Bazı dernek başkanları, kongrelerin ticari amaçla düzenlendiği ve rant elde edildiği görüşünü savunurken, bazı dernek başkanları ise bu görüşe katılmıyor. Kongre düzenlemeden, faaliyetlerine devam edebilmek için gerekli finansmanı sağlayamayacaklarının altını çizen dernek yöneticileri, turizm firmalarının “rant” değil, yaptıkları hizmet karşılığında gelir elde ettiklerini dile getiriyorlar. Dernekler ayrıca, sponsor firma desteği olmadan ve kayıt ücretlerini düşük tutarak düzenlenecek kongrelerin, hekimleri memnun etmeyebileceği ihtimaline dikkat çekiyor.
Asistanlar sıraya girdi
Türk Cerrahi Derneği Başkanı Prof. Dr. Altan Tüzüner, genel olarak kongre kayıt ücretlerinin asistanlar için ağır olduğunu belirtti. İlaç firmalarının asistanların kongre kayıt ücretlerini ödemeyi teklif ettiğini, bu yöntemle kongreye katılacak asistanların sıraya girdiğini anlatan Tüzüner, “Asistanların kongreye gelmeleri çok önemli. İlaç firmaları bunu kendileri teklif ediyor. Döner sermayeyle birlikte ortalama geliri 1 milyar lira civarında olan bir asistan kongreleri nasıl takip etsin? İlaç firmaları bu konuda destek oluyor. Asistanları bir kenara bırakın, öğretim üyeleri bile kongrelere !!!mekte zorlanıyor” dedi.
Prof. Dr. Tüzüner, sponsor olmadan kongre yapılmasının mümkün olmayacağını ve tüm derneklerin kapanacağını vurguladı. Dernek faaliyetlerinin aylık 20 milyon lira aidatla karşılanamayacağına dikkat çeken Tüzüner, şunları ifade etti: “Bizim kongre şartnamemiz bellidir. Maalesef kongre salonuyla, konukları havaalanında karşılamakla, kayıtla, yemek menüsüyle ilgilenecek vaktimiz olmuyor. Bu, profesyonel bir olay. Kongreleri turizm firmaları organize etmeseydi, herkesin işini gücünü bırakıp, hekimlik dışında bunlarla uğraşması gerekecekti. Bunları profesyonel firmalar yapıyor. Aldığımız geri bildirimlerde de hekimlerin kongreyi yapan firmalardan memnun olduğunu görüyoruz.”
Katılım sayısını düşürebilir
Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Haluk Eraksoy, kongre kayıt ücretlerinin yüksek olduğunu ancak kongre giderlerini karşılamak için gerekli olduğunu söyledi. Eraksoy, şunları kaydetti:
“Kayıt ücretleri düşük olursa ve ilaç endüstrisi destek olmayacaksa, kongre giderleri de gelirleri de düşük olacaktır. Bunun, kongreden ne beklediğinize bağlı olarak değişen olumlu ve olumsuz yönleri var. Katılımcılar kongrenin sosyal boyutu olmasını, bazı ihtiyaçlarının sınırsız şekilde karşılanmasını, 5 yıldızlı otellerde konaklamayı isterlerse fiyatlar yüksek olur. ‘Yılda bir kere kongreye gidiyoruz, bunun tasarrufu olur mu?’ diye düşünenler bundan hoşlanmayabilir. Dolayısıyla kongreye olan ilgi ve katılım bundan etkilenir. Bu olumsuz etkisi.
Olumlu etkisi ise kayıt ücretlerini yüksek bulduğu için kongreye katılamayanlar, kongreyi izleme olanağı bulur. Ama bunlar çoğunlukta mıdır, kongre katılım sayısını yüksek tutabilir mi buna şüpheyle bakıyorum. Başlangıçta iyi niyetle yaptığınız bir iş, kongrenin katılımcı sayısının düşmesiyle sonuçlanabilir. Kongreleri düzenleyenler kişisel gelir elde etme peşinde değillerdir. Kongrede kazanılan para, bir yıl boyunca düzenlenecek etkinliklerin kaynağını oluşturur.” Prof. Dr. Haluk Eraksoy, turizm firmalarının kongre düzenleme işini üstlenmesinin yanlış olmadığını söyledi. Turizm firmalarının sunduğu hizmet karşılığında gelir elde ettiklerini dile getiren Eraksoy, “Dernek, kârlılık oranlarını belirlemede aktif olmalı, turizm şirketine teslim olmamalıdır. Bu kolay değil, çünkü dernek yönetimleri 2-3 yılda bir değişir. Profesyonel olan turizm şirketleri ister istemez konuya hakim olacaklarından durumu kendi lehlerine çevirebilirler. Burada derneklerin dikkat etmesi, turizm şirketlerinin derneğin amaçlarına uygun hareket etmesini sağlaması gerekir” diye konuştu.
Sponsor bulmak zorunda kalıyorlar
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği’nden Doç. Dr. Önder Ergönül de asistan veya uzman hekimlerin kongrelere katılabilmek için sponsor bulmak zorunda kaldıklarını söyledi. Kongrelere ilişkin temel sorunun, kongrenin bilimsel olup olmadığıyla ilgili olduğunu dile getiren Ergönül, “Asıl sorun, ürettiğimiz bilimi mi paylaşıyoruz yoksa genel geçer bazı şeyleri mi birbirimize anlatıyoruz. Bilimsel kongreler ne kadar bilimsel, bunun tartışılması gerekir” dedi.
Doç. Dr. Ergönül, kongrelerin yapısının Türkiye’de bilimin üretimiyle doğrudan ilgili olduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Bilimsel üretim olursa, kongrelere de yansır. Patent Türkiye’de hiç tartışılmıyor. Bunun olmadığı bir yerde kongrelerde anlatılanlar ‘aktarma’ oluyor. Türkiye’de çok fazla özgün, yabancıların da merak edeceği türden kongreler yapılamıyor. Yabancı kongrelere yeni bir konu var mı diye öğrenmeye gidiyoruz ama genellikle Türkiye’deki kongrelerde yeni bir şey söylendi mi diye bir merak eden olmuyor.
Turistik boyutu olmayan kongreler fazla katılımcı bulamıyor. Turistik yerlerdeki kongrelerde iyi şeyler sunulursa, katılım sağlanır. Kongrenin içeriği doluysa, katılımcılar deniz kıyısına !!!mektense kongreyi izler.”
Turizm firmaları: Rant değil, hizmet
Tıp kongreleri üzerine uzmanlaşan turizm firmaları, bazı dernekler tarafından kendilerine yöneltilen eleştirilere katılmadı. Sektörün en büyük isimlerinden Serenas Turizm’in Genel Müdürü Mustafa Gürbüz, geçen sene 60’ın üzerinde tıp kongresi, konferans, sempozyum, seminer gibi etkinlikler düzenlediklerini, organizasyonlarının maddi çıkar değil hizmete yönelik olduğunu belirtti. Senede 18 bin kişiye hizmet verdiklerini vurgulayan Gürbüz, “Pazarın yüzde 30’unu temsil eden biri olarak söyleyebilirim ki kongrelerin derneklere ve organizasyon firmalarına sağladığı kazanç ‘rant’ diye nitelendrileek kadar büyük değil” dedi. Sektörün bir diğer önemli ismi Global Turizm’in Proje Müdürü Serdar Söyler de bu sene sadece 11 tıp kongresi organize edeceklerini, kongrelerin bilimsel anlamda faydalı organizasyonlar olduğunu dile getirdi. Tıp kongresi düzenlemenin rant haline dönüştüğü eleştirilerinin haksızlık olduğunu ifade eden Söyler, hem derneklerin hem firmaların bundan para kazandıklarını vurguladı.
---
medimagazin
Prof. Dr. Murat Yurdakök
http://www.forumakademi.org/archive/kongreler-rant-kapisi-oldu-t24962.html
Dernek başkanları, Türkiye’de bilimsel üretimden çok kongre düzenlendiğini belirterek, kongrelerin turizm ve organizasyon firmaları için rant oluşturduğundan yakındı
Uzmanlık dernekleri, hekimlerin mesleki gelişimlerinde önemli rol oynayan kongrelerin önemli olduğunu ancak, Türkiye’de gereğinden fazla kongre düzenlendiğini düşünüyor. Kongrenin giderlerini karşılayabilmek için katılımcılardan belli bir ücret almak zorunda kalan dernekler, asistan ve pratisyen hekimler için ayrı ücretlendirme yapılması gerektiğini belirtiyor. Dernek yöneticileri, kongrelerde dağıtılan promosyonların kitap, dergi aboneliği gibi bilimsel destekle sınırlı olması gerektiğine dikkat çekiyor. Son yıllarda Antalya’nın gözde kongre merkezi haline gelmesi ise, buradaki otellerin daha düşük fiyat sunmasıyla açıklanıyor. Dernek başkanları bunların yanı sıra bazı acı itiraflarda da bulunuyorlar. Kongrelerin turizm ve organizasyon firmaları için “rant kapısı” haline geldiğine dikkat çeken dernek başkanları, turizm firmalarının bazı hekimleri kullandığına inanıyor. Türkiye’de o kadar bilim üretilmemesine rağmen çok sayıda kongre yapıldığını vurgulayan dernek yöneticileri, bazı kongrelerin yeni bir ilacın tanıtımını yapmak için düzenlendiğini ifade ediyor.
İstanbul Mahmutpaşa pazarı
Türkiye Milli Pediatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Murat Yurdakök, kongrelerde yurtdışındaki bilimsel gelişmelerin nakledilmesi yerine, bilimsel bulguların tartışılması gerektiğini söyledi. Yurdakök, “Ülkemizde çok fazla sayıda kongre yapılıyor. Kongreler, yurtdışında olan bilimsel gelişmelerin ülkemize nakledilmesi demek değildir. Üretilen bilginin, bilimsel araştırmaların, deneyimlerin tartışılması gerekir. Ama bir yıl içinde bir hekim kaç çalışma yapabilir? Bizde her branş için kongre sayısı ikiden üçten aşağı inmiyor. Bu durumda bilim üretilmesi söz konusu olamaz. Bir hekim kaç tane bilimsel çalışma yapıyor ki bunu kongrede sunsun? Yapılan şey şu, yapılan çalışma diğer kongrelerde de aynı şekilde sunuluyor” dedi. Kongrelerdeki promosyon dağıtımını “İstanbul Mahmutpaşa pazarına” benzeten Yurdakök, hekimlerin bazen gülünç duruma düştüğünü vurguladı.
İlaç başına kongre yapılıyor
Yurdakök, kongrelerin “çığırından çıkmış durumda” olduğunu ve bu alanda bir rant oluştuğunu ileri sürdü. Bu ranttan büyük ölçüde turizm firmalarının yararlandığını dile getiren Yurdakök, turizm firmalarının hekimleri kullandığını öne sürdü. Yurdakök, “Belli alanda isim yapmış hekimlere giderek kongre yapmalarını istiyorlar. Her üniversite kendisi bir kongre yapmaya çalışıyor. Çünkü nedense kongre yapmak, kendisini bilimsel olarak kanıtlamak olarak değerlendiriliyor” dedi. Endüstrinin pazarlamasına yönelik de birçok kongre yapıldığını belirten Yurdakök, “Yurtdışında endüstri ile bilim adamları arasında bazı etik kurallara göre düzenlenen kongreler var. Ama bizde böyle bir uygulama olmadığı için, neredeyse ilaç başına kongre yapılıyor. Belli bir ilacın tanıtma masrafları o ilaçla ilgili kongrenin düzenlenmesi için yeterli neden olarak görülebiliyor. Kongre için yurtdışından biri çağrılıyor, anlattıkları dinleniyor, hep beraber yemek yenilip dağılınıyor. Bu, kongre sayılıyor” diye konuştu.
Prof. Dr. Murat Yurdakök, turizm merkezlerinde düzenlenen kongre ücretlerinin, büyük şehirlerdeki otellerin verdiği fiyatların 5’te 1’ine denk geldiğini söyledi. Tatil beldelerindeki otellerde yapılan kongrelerde aşırıya gidenler olduğunu dile getiren Yurdakök, şunları kaydetti:
“Antalya’daki bazı kongrelere, bırakın hekimleri, hekimlerin aileleri, kayınvalideleri bile gidiyor. Bunlar engellenmeli. Yoksa turistik tesislerde kongre yapılması yanlış değil. Bundan 7-8 yıl önce biz gemide kongre yapalım dedik. İlk duyulduğunda fazla şatafatlı olduğu izlenimi uyandırıyor ama bir haftalık bu kongrenin yemek ve aktiviteler dahil ücreti 250 dolardı. Deniz ortasında olduğu için kongreye katılım da tam olacaktı. Ama ‘doktorlar gemiyle sefahata çıkıyorlar’ denilince bundan vazgeçildi.”
İnsan haklarına aykırı bulundu
Hekimlerin bir kere diploma aldıktan sonra ömür boyu aynı diplomayı kullanmalarını doğru bulmadığını belirten Yurdakök, “5 yılda bir hekimlerin yenilenme kurslarına !!!meleri gerekir. Buraya giderken kongrelerden belli bir puan alması istenecek, ‘30 puanı olmayan giremez’ denilecek. Bunun toplanması, bilimsel dergi ve kongrelerle yapılacak. Belli bir puana ulaşanlar, mezuniyet sonrası bilgi yenileme kurslarına katılabilecek. Kursta da sınav yapılsa da yapılmasa da toplantılara katılması sağlanacak. Bu, ABD’de uygulanan bir sistem ama Türkiye’de insan haklarına aykırı bulunduğu için kabul edilmedi” diye konuştu.
Bilimsel hareketlilik güzel
Geriatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Yeşim Gökçe Kutsal, kongre ücretlerini Türk Lirası bazında belirlediklerini söyledi. Katılımcılara verilecek materyal ve sosyal olanakların giderlerini katılımcılara yansıttıklarını ancak diğer giderlerin kongreyi destekleyen sponsor firmalar tarafından karşılandığını anlatan Kutsal, genç meslektaşlarına daha ucuz otellerde konaklama gibi alternatifler sunduklarını dile getirdi. Kutsal, düzenlenen kongre sayılarının çok fazla olduğuna dikkat çekerek şunları kaydetti:
“Gün geçmiyor ki yeni bir kongre duyurusu çıksın. Bilimsel platformda bu kadar hareketin, etkinliğin olması güzel. Çok fazla kongre olmasının bilimsel platforma yararı yadsınamaz ama katılımcılar açısından karar vermede, destek bulmada sorun yaratacağı kuşkusuz. Sanıyorum katılımcı meslektaşlarım bu anlamda biraz sıkıntıya girebiliyor. Zaten kısıtlı olan zamanlarını, izinlerini hangi kongre için kullanacakları konusunda kararsızlık yaşıyorlar. Birkaç uzmanlık dalının bir araya gelerek yapacağı kongreler daha doyurucu oluyor.”
Sponsor bulmak gelenekselleşti
Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Sedat Boyacıoğlu, kongre ücretlerinin genel anlamda çok fazla olmadığını, her kongreye her asistanın veya pratisyenin katılması gerekmediğini savundu. Pek az hekimin kendi parasını vererek kongrelere katıldığını belirten Boyacıoğlu, “Hekimlerin çoğu ilaç firmalarının desteğiyle kongrelere katılıyor. Kongrelere ilaç şirketlerinin sponsorluğunda katılmak bir gelenek haline geldi. Bu kısmen etik sorun yaratıyor. Yurtdışında da bu var fakat Türkiye’de biraz abartılıyor. Hazır katılım ücretleri ilaç firmalarınca ödenmişken, her önüne gelen kongrelere katılma arzusu duyuyor” dedi.
Türkiye bu kadar bilim üretmiyor
Prof. Dr. Sedat Boyacıoğlu, kongre sayısının olması gerekenin çok üzerinde olduğunu dile getirdi. Kongre ve bilimsel toplantı sayısının yüzün üzerinde olduğunu ifade eden Boyacıoğlu, “Türkiye’nin o kadar bilim üreten bir ülke olduğunu sanmıyorum” diye konuştu. Boyacıoğlu, kongre sayısının çok olması nedeniyle, yeterli bilimsel paylaşım olmadığını, kongrelerin yapılma amacının bilim üretmek, üretilen bilimi paylaşmaktan ziyade “ekonomi üretmeye” döndüğünü söyledi. Bundan organizasyon şirketleri ve derneklerin yararlandığını anlatan Boyacıoğlu, şunları söyledi:
“Kongrelerin bilimsel içeriği ortalama düzeyde. Çünkü Türkiye bu kadar. Türkiye’de üretilen bilim pek az olduğu için, biz de üretilenin paylaşımını yapıyoruz kongrelerde. Kongreler özellikle turistik yerlerde yapıldığı için, bazı hekimler kayıt oluyorlar ama kongreyi izlemiyorlar, daha çok tatil yapıyorlar. Bir kısmının katılma amacı sadece otelde dinlenmek şeklinde oluyor. Kongre yapanlar da bundan çok fazla rahatsızlık duymuyorlar. Çünkü ne kadar çok katılımcı olursa o kadar çok gelir elde ediliyor.”
Kongre bütçesinin saydam olması lazım
Boyacıoğlu, kongrelere ilaç firmalarının sponsor olmasının kaçınılmaz olduğunu söyledi. Kongrelerin maddi zemininin hazırlanması gerektiğini anlatan Boyacıoğlu, “Kongreler, sadece kayıt ücretleriyle yapılabilir olmaktan çıktı. Aşağı yukarı bin kişilik bir kongrenin bütçesi 600 bin YTL civarında. İlaç şirketlerinin sergi alanına girmeleri, alan kiralamaları, katılımları gerekiyor. Uydu sempozyumlar, yemekler gibi etkinlikler sponsor firmaların katkılarıyla gerçekleşebiliyor. Bunlar dünya kongreciliğinin her alanında var. Ama bütçesi açık, saydam şekilde yapılması lazım” dedi. Prof. Dr. Boyacıoğlu, binin üzerindeki katılımcısı olan kongreleri ancak İstanbul ve Antalya’daki otellerin kaldırabildiği için buraların tercih edildiğini ancak bu sene derneğin ulusal kongresini Malatya’da yapacaklarını ifade etti.
Promosyona sıkı takip
Pratisyen Hekimlik Derneği Başkanı Dr. Erdoğan Mazmanoğlu ise birinci basamak hekimliğe yönelik çok fazla kongre yapılmadığını, bölgesel eğitim günleriyle sürekli tıp eğitimi ihtiyaçlarını gidermeye çalıştıklarını söyledi. Kongrelerin turizm merkezlerinde yapılmasının katılım ve fiyat açısından avantaj sağladığını belirten Mazmanoğlu, “Bizim kongrelerimizde bilimsel oturumlar hiçbir ücret ve kayıt yapılmadan izlenebiliyor. O yüzden katılım yüksek oluyor” dedi.
Mazmanoğlu, promosyon için de iç denetim mekanizmalarını işlettiklerini ifade etti. Bilimsel oturumlar devam ederken promosyon dağıtımına izin vermediklerini dile getiren Mazmanoğlu, dernek olarak hiçbir sponsor firmayla da görüşme yapmadıklarına dikkat çekti. Mazmanoğlu, “Hiçbir yerden özel destek almıyoruz, tamamıyla kendi giderlerimizi sadece standların ücretlendirilmesiyle karşılıyoruz. Onun dışında başka bir gelirimiz olmuyor, sponsorumuz yok” dedi.
---
medimagazin arşivinden
yunus
06-27-2007, 06:38
Kongrelerde sponsor zorunlu hale geldi
Sponsor firmalar, hem kongre düzenlemede hem de hekimlerin kongreye katılabilmelerinde vazgeçilmez unsur oldu. Kongre kayıt ücretlerini ödemekte zorlanan asistan ve uzmanlar, ilaç firmalarının sponsorluğunda kongrelere katılabiliyor. Dernek yöneticileri de kongrelerin sponsor firma desteğiyle gerçekleştirildiğini belirterek bunun dernek faaliyetlerini sürdürebilmek için vazgeçilmez olduğunu dile getiriyor
Helin Özmen/ Ankara
Hekimlerin mesleki gelişimlerinde önemli rol oynayan kongrelere katılmak için ödenen kayıt ücreti, çoğunlukla sponsor firmalar tarafından karşılanıyor. Dernekler de kongre giderlerinin üstesinden gelebilmek için sponsor firmalara ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle sponsor firmaların, gün geçtikçe hekimler için “vazgeçilmez destek” halini almaya başladığı ifade ediliyor.
Dernek yöneticileri, asistanların düşük maaş aldıkları için geçinmekte bile zorlandıklarını, bu nedenle ilaç firmalarından gelen kongre kayıt ücretini ödeme tekliflerini kabul ettiklerini belirtiyorlar. Bazı dernek başkanları, kongrelerin ticari amaçla düzenlendiği ve rant elde edildiği görüşünü savunurken, bazı dernek başkanları ise bu görüşe katılmıyor. Kongre düzenlemeden, faaliyetlerine devam edebilmek için gerekli finansmanı sağlayamayacaklarının altını çizen dernek yöneticileri, turizm firmalarının “rant” değil, yaptıkları hizmet karşılığında gelir elde ettiklerini dile getiriyorlar. Dernekler ayrıca, sponsor firma desteği olmadan ve kayıt ücretlerini düşük tutarak düzenlenecek kongrelerin, hekimleri memnun etmeyebileceği ihtimaline dikkat çekiyor.
Asistanlar sıraya girdi
Türk Cerrahi Derneği Başkanı Prof. Dr. Altan Tüzüner, genel olarak kongre kayıt ücretlerinin asistanlar için ağır olduğunu belirtti. İlaç firmalarının asistanların kongre kayıt ücretlerini ödemeyi teklif ettiğini, bu yöntemle kongreye katılacak asistanların sıraya girdiğini anlatan Tüzüner, “Asistanların kongreye gelmeleri çok önemli. İlaç firmaları bunu kendileri teklif ediyor. Döner sermayeyle birlikte ortalama geliri 1 milyar lira civarında olan bir asistan kongreleri nasıl takip etsin? İlaç firmaları bu konuda destek oluyor. Asistanları bir kenara bırakın, öğretim üyeleri bile kongrelere !!!mekte zorlanıyor” dedi.
Prof. Dr. Tüzüner, sponsor olmadan kongre yapılmasının mümkün olmayacağını ve tüm derneklerin kapanacağını vurguladı. Dernek faaliyetlerinin aylık 20 milyon lira aidatla karşılanamayacağına dikkat çeken Tüzüner, şunları ifade etti: “Bizim kongre şartnamemiz bellidir. Maalesef kongre salonuyla, konukları havaalanında karşılamakla, kayıtla, yemek menüsüyle ilgilenecek vaktimiz olmuyor. Bu, profesyonel bir olay. Kongreleri turizm firmaları organize etmeseydi, herkesin işini gücünü bırakıp, hekimlik dışında bunlarla uğraşması gerekecekti. Bunları profesyonel firmalar yapıyor. Aldığımız geri bildirimlerde de hekimlerin kongreyi yapan firmalardan memnun olduğunu görüyoruz.”
Katılım sayısını düşürebilir
Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Haluk Eraksoy, kongre kayıt ücretlerinin yüksek olduğunu ancak kongre giderlerini karşılamak için gerekli olduğunu söyledi. Eraksoy, şunları kaydetti:
“Kayıt ücretleri düşük olursa ve ilaç endüstrisi destek olmayacaksa, kongre giderleri de gelirleri de düşük olacaktır. Bunun, kongreden ne beklediğinize bağlı olarak değişen olumlu ve olumsuz yönleri var. Katılımcılar kongrenin sosyal boyutu olmasını, bazı ihtiyaçlarının sınırsız şekilde karşılanmasını, 5 yıldızlı otellerde konaklamayı isterlerse fiyatlar yüksek olur. ‘Yılda bir kere kongreye gidiyoruz, bunun tasarrufu olur mu?’ diye düşünenler bundan hoşlanmayabilir. Dolayısıyla kongreye olan ilgi ve katılım bundan etkilenir. Bu olumsuz etkisi.
Olumlu etkisi ise kayıt ücretlerini yüksek bulduğu için kongreye katılamayanlar, kongreyi izleme olanağı bulur. Ama bunlar çoğunlukta mıdır, kongre katılım sayısını yüksek tutabilir mi buna şüpheyle bakıyorum. Başlangıçta iyi niyetle yaptığınız bir iş, kongrenin katılımcı sayısının düşmesiyle sonuçlanabilir. Kongreleri düzenleyenler kişisel gelir elde etme peşinde değillerdir. Kongrede kazanılan para, bir yıl boyunca düzenlenecek etkinliklerin kaynağını oluşturur.” Prof. Dr. Haluk Eraksoy, turizm firmalarının kongre düzenleme işini üstlenmesinin yanlış olmadığını söyledi. Turizm firmalarının sunduğu hizmet karşılığında gelir elde ettiklerini dile getiren Eraksoy, “Dernek, kârlılık oranlarını belirlemede aktif olmalı, turizm şirketine teslim olmamalıdır. Bu kolay değil, çünkü dernek yönetimleri 2-3 yılda bir değişir. Profesyonel olan turizm şirketleri ister istemez konuya hakim olacaklarından durumu kendi lehlerine çevirebilirler. Burada derneklerin dikkat etmesi, turizm şirketlerinin derneğin amaçlarına uygun hareket etmesini sağlaması gerekir” diye konuştu.
Sponsor bulmak zorunda kalıyorlar
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği’nden Doç. Dr. Önder Ergönül de asistan veya uzman hekimlerin kongrelere katılabilmek için sponsor bulmak zorunda kaldıklarını söyledi. Kongrelere ilişkin temel sorunun, kongrenin bilimsel olup olmadığıyla ilgili olduğunu dile getiren Ergönül, “Asıl sorun, ürettiğimiz bilimi mi paylaşıyoruz yoksa genel geçer bazı şeyleri mi birbirimize anlatıyoruz. Bilimsel kongreler ne kadar bilimsel, bunun tartışılması gerekir” dedi.
Doç. Dr. Ergönül, kongrelerin yapısının Türkiye’de bilimin üretimiyle doğrudan ilgili olduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Bilimsel üretim olursa, kongrelere de yansır. Patent Türkiye’de hiç tartışılmıyor. Bunun olmadığı bir yerde kongrelerde anlatılanlar ‘aktarma’ oluyor. Türkiye’de çok fazla özgün, yabancıların da merak edeceği türden kongreler yapılamıyor. Yabancı kongrelere yeni bir konu var mı diye öğrenmeye gidiyoruz ama genellikle Türkiye’deki kongrelerde yeni bir şey söylendi mi diye bir merak eden olmuyor.
Turistik boyutu olmayan kongreler fazla katılımcı bulamıyor. Turistik yerlerdeki kongrelerde iyi şeyler sunulursa, katılım sağlanır. Kongrenin içeriği doluysa, katılımcılar deniz kıyısına !!!mektense kongreyi izler.”
Turizm firmaları: Rant değil, hizmet
Tıp kongreleri üzerine uzmanlaşan turizm firmaları, bazı dernekler tarafından kendilerine yöneltilen eleştirilere katılmadı. Sektörün en büyük isimlerinden Serenas Turizm’in Genel Müdürü Mustafa Gürbüz, geçen sene 60’ın üzerinde tıp kongresi, konferans, sempozyum, seminer gibi etkinlikler düzenlediklerini, organizasyonlarının maddi çıkar değil hizmete yönelik olduğunu belirtti. Senede 18 bin kişiye hizmet verdiklerini vurgulayan Gürbüz, “Pazarın yüzde 30’unu temsil eden biri olarak söyleyebilirim ki kongrelerin derneklere ve organizasyon firmalarına sağladığı kazanç ‘rant’ diye nitelendrileek kadar büyük değil” dedi. Sektörün bir diğer önemli ismi Global Turizm’in Proje Müdürü Serdar Söyler de bu sene sadece 11 tıp kongresi organize edeceklerini, kongrelerin bilimsel anlamda faydalı organizasyonlar olduğunu dile getirdi. Tıp kongresi düzenlemenin rant haline dönüştüğü eleştirilerinin haksızlık olduğunu ifade eden Söyler, hem derneklerin hem firmaların bundan para kazandıklarını vurguladı.
---
medimagazin
İlaçta promosyon adı altındaki saadet çarkı !..
Mustafa Mutlu
VATAN
(07.08.2004)
VATAN'ın büyük bir kararlılıkla peşini bırakmadığı "SSK'ya satılan ilaçta fahiş fiyat skandalı" artık yargının şaşmaz terazisinde...
Ama ilaç sektöründeki "akıl almaz olaylar" elbette bununla sınırlı değil...
Şimdi size bir soru:
Türkiye'deki ilaç firmaları bir yılda promosyona kaç para harcıyorlar?
Ben söyleyeyim: Tam 350 milyon dolar! Yani bugünkü kurla 515 trilyon lira!
Şimdi eminim birçoğunuz, "İlaç firmaları bu parayla ne gibi bir promosyon yapıyor?" diyorsunuz...
Anlatayım:
Nataşalı tatil
* Doktorlara, ilaç depolarının sahip ve yöneticilerine, büyük eczanelerin sahiplerine, bazı sağlık muhabirlerine ve elbette Sağlık Bakanlığı'ndaki bazı bürokratlara; saat, cep telefonu dizüstü bilgisayarı gibi pahalı hediyeler gönderiyorlar...
* Aileleriyle beraber yurt dışı seyahatlerine götürüyor, uçak biletinden otel ücretine kadar tüm masraflarını karşılıyorlar. Bu harcamalara "bilmem ne kongresi" diye bir de bilimsel sıfat ekliyorlar ki, olayı "açık rüşvet" olmaktan kurtarıyorlar...
* Bekâr doktor, eczacı ve bürokratlar için tercih edilen "kongre merkezleri" ise genellikle seks turizminin yaygın olduğu Uzak Doğu ülkeleri oluyor.
* Bazı firmalar, gerekçeye bile ihtiyaç duymuyor. Örneğin bir firma 2001 yılında, kendi ilaçlarını normalden altı kat fazla yazan 250 doktoru eşleriyle birlikte İtalya gezisiyle ödüllendirdi. Bir başka firma ise kendi ilaçlarını tercih eden doktorlara Kuşadası'nda "Nataşalı tatil" vaat etti...
***
Doktor, eczacı ve bürokrat okurlar...
Bana kızmayın. Çünkü bu bilgilerin tamamını, çeşitli Tabip Odaları'nın yayınlarından derledim. Yani tüm bunlar, sizin zaten bilip, yaşadığınız şeyler...
Elbette bu "uygunsuz hediye" tuzağına bütün doktorlar, eczacılar, gazeteciler ve bürokratlar düşmüyor... Örneğin meslek onuru taşıyan birçok doktor, ilaç firmalarından promosyon olarak sadece fiyat kupürü kesilmiş bedava ilaç kabul ediyor. Bu ilaçları da; hiç bir bedel almadan yoksul hastalarına veriyor...
Sadece bizde değil ama...
Sağlık sektöründeki promosyon elbette, sadece bize özgü değil. Firmalar bu işe her yıl dünya çapında yüzlerce milyar dolar harcıyor...
Ama unutulmamalı ki; hiçbir ülkede devlet, bizdeki kadar ilaç satın almıyor...
Bizim devletimiz ise 4,7 milyar dolarlık ilaç pazarının, yüzde 85'le en büyük alıcısı. Devlet kuruluşları ilaca her yıl yaklaşık 3.7 milyar dolar ödüyor.
Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan bundan üç yıl önce ilaç sektörünün önde gelen isimlerine, "Sattığınız ilacın yüzde 85'ini devlet aldığına göre gelin, promosyon giderlerinizin yüzde 85'ini bizim ilaç faturalarımızdan düşün" diye açık teklifte bulunuyor...
Ama tahmin ettiğiniz gibi ilaç firmaları buna yanaşmıyorlar...
Çünkü o zaman, doktorlara kendi ilaçlarını "yazdırma" şansını kaybetmekten korkuyorlar!
Bu uygulama devletin vergi gelirlerini de azaltıyor... Firmalar, bu giderleri vergiden düşüyorlar.
***
İlaç sektörünün önde gelen firmalarının sayın patron ve yöneticileri...
Ve elbette doktorlar başta olmak üzere, adı geçen meslek gruplarının değerli temsilcileri...
Ne olur beni yalanlayın!
Tren kazasının nedeni ve rahatsız eden soru
Hızlandırılmış tren kazasıyla ilgili olarak davet edilen Alman ve Koreli bilirkişi heyetleri, kazanın "aşırı hız"dan kaynaklandığını belirlemiş...
Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği inşaat Mühendisleri Odası'nın raporu ise bunun tam tersini söylüyor:
- Kaza hızdan değil, altyapı eksikliğinden kaynaklandı. Önlem alınmaması durumunda hattın taşıdığı risk, her hızdaki tren için sürecek.
***
Birbirine taban tabana zıt bu raporlar, insanın aklına iki soru getiriyor:
- Türkiye'nin hızlı tren projesinde yer alan Almanya ve Kore'den gelen bilirkişiler, gerçekten tarafsız kalmayı başarabildiler mi? Yoksa, İnşaat Mühendisleri Odası mı siyasi kaygılarla rapor düzenliyor?
Takdir sizin!
Emniyet Müdürlüğü vatandaşı neden öptü?
Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, 80 eve kamyonlarca gıda yardımı yapmış.
Çok güzel bir uygulama ama nedenini tam olarak anlayamadım.
Bu evler hangi kritere göre seçildi?
Eğer kriter, ailelerin yoksulluğuysa, bu yardımı Emniyet Müdürlüğü'nün değil de Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı'nın yapması gerekmez miydi?
Polisin işi ne zamandan beri vatandaşın güvenliğini sağlamaktan öteye gitti ve "karnını doyurma"ya ulaştı?
Bu kamyonlar dolusu gıda malzemesinin parası Diyarbakır Emniyeti'nin kasasından mı çıktı?
Çıkmadıysa; nasıl sağlandı?
Diyarbakır'ın Sayın Valisi ve Emniyet Müdürü...
"Devlet yönetiminde şeffaflık" ilkesi uyarınca, yanıtlarınızı bekliyorum...
http://www10.gazetevatan.com/root.vatan?exec=yazardetay&sid=&Newsid=33309&Categoryid=4&wid=102
VATAN
(07.08.2004)
VATAN'ın büyük bir kararlılıkla peşini bırakmadığı "SSK'ya satılan ilaçta fahiş fiyat skandalı" artık yargının şaşmaz terazisinde...
Ama ilaç sektöründeki "akıl almaz olaylar" elbette bununla sınırlı değil...
Şimdi size bir soru:
Türkiye'deki ilaç firmaları bir yılda promosyona kaç para harcıyorlar?
Ben söyleyeyim: Tam 350 milyon dolar! Yani bugünkü kurla 515 trilyon lira!
Şimdi eminim birçoğunuz, "İlaç firmaları bu parayla ne gibi bir promosyon yapıyor?" diyorsunuz...
Anlatayım:
Nataşalı tatil
* Doktorlara, ilaç depolarının sahip ve yöneticilerine, büyük eczanelerin sahiplerine, bazı sağlık muhabirlerine ve elbette Sağlık Bakanlığı'ndaki bazı bürokratlara; saat, cep telefonu dizüstü bilgisayarı gibi pahalı hediyeler gönderiyorlar...
* Aileleriyle beraber yurt dışı seyahatlerine götürüyor, uçak biletinden otel ücretine kadar tüm masraflarını karşılıyorlar. Bu harcamalara "bilmem ne kongresi" diye bir de bilimsel sıfat ekliyorlar ki, olayı "açık rüşvet" olmaktan kurtarıyorlar...
* Bekâr doktor, eczacı ve bürokratlar için tercih edilen "kongre merkezleri" ise genellikle seks turizminin yaygın olduğu Uzak Doğu ülkeleri oluyor.
* Bazı firmalar, gerekçeye bile ihtiyaç duymuyor. Örneğin bir firma 2001 yılında, kendi ilaçlarını normalden altı kat fazla yazan 250 doktoru eşleriyle birlikte İtalya gezisiyle ödüllendirdi. Bir başka firma ise kendi ilaçlarını tercih eden doktorlara Kuşadası'nda "Nataşalı tatil" vaat etti...
***
Doktor, eczacı ve bürokrat okurlar...
Bana kızmayın. Çünkü bu bilgilerin tamamını, çeşitli Tabip Odaları'nın yayınlarından derledim. Yani tüm bunlar, sizin zaten bilip, yaşadığınız şeyler...
Elbette bu "uygunsuz hediye" tuzağına bütün doktorlar, eczacılar, gazeteciler ve bürokratlar düşmüyor... Örneğin meslek onuru taşıyan birçok doktor, ilaç firmalarından promosyon olarak sadece fiyat kupürü kesilmiş bedava ilaç kabul ediyor. Bu ilaçları da; hiç bir bedel almadan yoksul hastalarına veriyor...
Sadece bizde değil ama...
Sağlık sektöründeki promosyon elbette, sadece bize özgü değil. Firmalar bu işe her yıl dünya çapında yüzlerce milyar dolar harcıyor...
Ama unutulmamalı ki; hiçbir ülkede devlet, bizdeki kadar ilaç satın almıyor...
Bizim devletimiz ise 4,7 milyar dolarlık ilaç pazarının, yüzde 85'le en büyük alıcısı. Devlet kuruluşları ilaca her yıl yaklaşık 3.7 milyar dolar ödüyor.
Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan bundan üç yıl önce ilaç sektörünün önde gelen isimlerine, "Sattığınız ilacın yüzde 85'ini devlet aldığına göre gelin, promosyon giderlerinizin yüzde 85'ini bizim ilaç faturalarımızdan düşün" diye açık teklifte bulunuyor...
Ama tahmin ettiğiniz gibi ilaç firmaları buna yanaşmıyorlar...
Çünkü o zaman, doktorlara kendi ilaçlarını "yazdırma" şansını kaybetmekten korkuyorlar!
Bu uygulama devletin vergi gelirlerini de azaltıyor... Firmalar, bu giderleri vergiden düşüyorlar.
***
İlaç sektörünün önde gelen firmalarının sayın patron ve yöneticileri...
Ve elbette doktorlar başta olmak üzere, adı geçen meslek gruplarının değerli temsilcileri...
Ne olur beni yalanlayın!
Tren kazasının nedeni ve rahatsız eden soru
Hızlandırılmış tren kazasıyla ilgili olarak davet edilen Alman ve Koreli bilirkişi heyetleri, kazanın "aşırı hız"dan kaynaklandığını belirlemiş...
Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği inşaat Mühendisleri Odası'nın raporu ise bunun tam tersini söylüyor:
- Kaza hızdan değil, altyapı eksikliğinden kaynaklandı. Önlem alınmaması durumunda hattın taşıdığı risk, her hızdaki tren için sürecek.
***
Birbirine taban tabana zıt bu raporlar, insanın aklına iki soru getiriyor:
- Türkiye'nin hızlı tren projesinde yer alan Almanya ve Kore'den gelen bilirkişiler, gerçekten tarafsız kalmayı başarabildiler mi? Yoksa, İnşaat Mühendisleri Odası mı siyasi kaygılarla rapor düzenliyor?
Takdir sizin!
Emniyet Müdürlüğü vatandaşı neden öptü?
Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, 80 eve kamyonlarca gıda yardımı yapmış.
Çok güzel bir uygulama ama nedenini tam olarak anlayamadım.
Bu evler hangi kritere göre seçildi?
Eğer kriter, ailelerin yoksulluğuysa, bu yardımı Emniyet Müdürlüğü'nün değil de Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı'nın yapması gerekmez miydi?
Polisin işi ne zamandan beri vatandaşın güvenliğini sağlamaktan öteye gitti ve "karnını doyurma"ya ulaştı?
Bu kamyonlar dolusu gıda malzemesinin parası Diyarbakır Emniyeti'nin kasasından mı çıktı?
Çıkmadıysa; nasıl sağlandı?
Diyarbakır'ın Sayın Valisi ve Emniyet Müdürü...
"Devlet yönetiminde şeffaflık" ilkesi uyarınca, yanıtlarınızı bekliyorum...
http://www10.gazetevatan.com/root.vatan?exec=yazardetay&sid=&Newsid=33309&Categoryid=4&wid=102
Doktorların promosyon alması dinen haram mıdır?
Sorularla İslamiyet sitesine sorulmuş:
Doktorların promosyon alması dinen haram mıdır?
İşte cevap:
Kullanıcı Adı erhanfrer
Sorulma Zamanı 02-Ekim-2006 - 16:47:29
Soru
Ben doktorum ve ilaç firmalarının bize çeşitli destekleri (kitap ve kongre gibi) ve promosyonları oluyor. Bunlar caiz midir?
Cevaplanma Zamanı 04-Ekim-2006 - 15:41:11
Cevabımız
Değerli Kardeşimiz;
Rüşvet, "din, ahlak ve kuralları gereği yapılmaması gereken bir şeyi, yaptırmak üzere, selahiyetli kişiye doğrudan veya bir aracı vasıtasıyla sağlanan menfaat"tir.
Hediye, "dostluğu pekiştirmek, ıslah etmek, meşru olanı sevdirmek ve benimsetmek, iyilik etmek, iyilik ederek tatmin olmak, meşru olan bir arzuyu gerçekleştirmek, bir iyiliğe ve hizmete teşekkür etmek gibi iyi maksatlarla birisine sağlanan menfaat"tir.
İlaç firması imal veya ithal ettiği ilaçları satabilmek için birçok yola başvuruyor; bunlardan biri de doktorlara hediye vermektir (promosyon).
a) Doktor, hediye aldığı için yazmaması gereken ilacı yazarsa hediye değil, rüşvet almış olur. "Yazmaması gereken ilaç veya âlet"e örnek, daha ucuz olduğu halde aynı işi gören, aynı etkileri taşıyan alternatifi bulunan ilaç ve âlettir.
b) Etkisi ve fiyatı eşit olan ilaçlar arasından, imalatçısı veya pazarlayıcısı hediye verdiği için birini (promosyonlu olan) tercih ederek yazmak meşrudur.
c) Meşru diye nitelediğimiz tercihte de dikkat edilmesi gereken birkaç nokta vardır:
Milli menfaat göz önüne alınmalı, milli menfaate aykırı olan yardım (mesela ilaç yazarak satımına yardımcı olmak) yapılmamalıdır. Uluslararası ilişkiler, haksızlıklar, dengeler bazan belli bir firmayı desteklemeyi bazan da boykot etmeyi gerektirebilir.
İlaç imalatçılarının arasındaki ticari rekabet ucuzlamaya; yani dar gelirli alcıların menfaatine sebep olmalıdır. Bütün imalatçılar promosyona başvurarak bunu da kısmen veya tamamen ilaç fiyatlarına (girdilere) yansıtarak fiyatları yukarda tutarlarsa bu sonuç alıcıların zararına olur; yani -bu şartlarda, böyle olursa- meseleye genel bakıldığında promosyon bir haksızlık aracı haline gelir ve haksızlığı engellemek için -mümkün oluyorsa- genel olarak karşı tavır almak gerekir. Bunun için bazı doktorların tavır koymaları sonucu değiştirmez.
Geniş bilgi için tıklayınız
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet Editör
****
Kullanıcı Adı erhanfrer Sorulma Zamanı 06-Ekim-2006 - 11:25:12
Yorum
Allah razı olsun. Aynı zamanda ilaç mümessilleri bizimle iyi bir diyaloğa girmek için her türlü yardımı yapmaya çalışıyorlar. Mesela ben ilçedeyim. İle gideceğim zaman, şirketlerinin arabası ile beni götürüyorlar. Yemek ısmarlıyorlar. Daha bunun gibi birçok şeyler yapıyorlar. Kitap ve kongre desteğide yapıyorlar. İlaç firmalarının bu işler için ayırdığı bir bütçe varmış ve masrafları o bütçeden karşılıyorlarmış. Ben ilaç yazarken yinede milli menfaatleri göz önünde tutuyorum ancak bu yaptıkları haram olabilir mi?
Cevaplanma Zamanı 11-Ekim-2006 - 09:57:00
***
Cevabımız
Değerli Kardeşimiz;
Evet dediğiniz gibi ilaç mümessillerinin verdiklerine ayrılan bir bütçe var. Ancak bu bütçenin giderleri mutlaka ilaçlara yansıtılıyordur. Bu açıdan verilenlerin hediye mi yoksa rüşvet mi olduğu konusuna dikkat etmek ve onların yaptıklarının ya da doktorların aldıklarının nasıl değerlendirilmesi gerektiğine dair bazı ölçüleri de bilmek gerekir.
Bu ölçülerin yukarıda verilen cevapta ve sonundaki linkte verildiği kanaatindeyiz.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet Editör
***
Kullanıcı Adı ceydemir Sorulma Zamanı 20-Kasım-2007 - 13:21:13
Yorum
Ben de bir hekimim. İlaç firmalarınıda hakim olan "vahşi kapitalizm" düsturlarını öğrendiğimden beri; yaklaşık iki yıldır hiç bir promosyonlarını -kalem bile- almıyorum. Kesinlikle beklenti içindeler çünkü. Ayrıca Hz. Ömer'in halifeliği sırasında kendisine verilen hediyeleri kabul eden hanımını eleştirerek "Halifenin karısı olmasan da bunları sana verecekler miydi?" demesi sanırım daha net bir ölçüdür. Hiç bir firma mümessili doktor olmasanız size bir şey vermez, sizi yemeğe götürmez, bir şey teklif etmez. Zaten bunu yapacak olsa firmasında kalamaz. Maalesef pek çok hekim kardeşim bu tuzağa sık olarak düşüyorlar. Hatta bir kısmı hatır-gönül reddedemedikleri promosyonları kendileri helal olmadığını düşündükleri için başkalarına veriyorlar. Ancak bu firma temsilcilerinin beklentilerini azaltmıyor elbette. Mutlaka imanlı vicdanlar en iyi ölçüdür, kimse sizin yazdığınız ve parası belki yetim hakkından alınarak devlet tarafından ödenen bir ilacı hakikatte niçin tercih ettiğinizi bilemez. Kimse dünyada bunun hesabını da sormaz. Peki bizler tercihlerimizi yaparken kendimizi nezaketen veya maddeten borçlu hissediyor olmadığımızdan ne kadar eminiz acaba? Ya da bir başka hekime verilen maddi-manevi daha değerli bir promosyonu öğrendiğimizde ne düşünüyoruz, bir burukluk bir kıskançlık ya da bir özenme hiç mi olmuyor? ...
***
Kullanıcı Adı prizmax Sorulma Zamanı 25-Nisan-2008 - 12:13:00
Yorum
Promosyon-doktor ilişkilerinde kesinlikle halk alayhine bir menfaat ilişkisi bulunmaktadır.. İlaç firması kara kaş-kara göz için promosyon vermemektedir. Küçük kalem, abestang gibi parçalar rahatlık sağlamaktadır. Her firma da vermektedir. Yani onu verdi diye, o firmanın ilaçları yazılmamakta veya tercik edilmemektedir. Daha büyük boyutlu promosyonlarda ise, tamamen amaç değişmektedir. Maddi menfaat elde etmeye girmektedir. Gereksiz yere firmaların ilacı yazılmaktadır. Veya doktor kendini buna mecbur hissetmektedir. Herhalde rüşvetin ve rüşvetçinin tarifini yapmış olduk.. Uzak durulmasında fayda var diye düşünüyorum..
http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage.php?s=show_qna&id=5473
Doktorların promosyon alması dinen haram mıdır?
İşte cevap:
Kullanıcı Adı erhanfrer
Sorulma Zamanı 02-Ekim-2006 - 16:47:29
Soru
Ben doktorum ve ilaç firmalarının bize çeşitli destekleri (kitap ve kongre gibi) ve promosyonları oluyor. Bunlar caiz midir?
Cevaplanma Zamanı 04-Ekim-2006 - 15:41:11
Cevabımız
Değerli Kardeşimiz;
Rüşvet, "din, ahlak ve kuralları gereği yapılmaması gereken bir şeyi, yaptırmak üzere, selahiyetli kişiye doğrudan veya bir aracı vasıtasıyla sağlanan menfaat"tir.
Hediye, "dostluğu pekiştirmek, ıslah etmek, meşru olanı sevdirmek ve benimsetmek, iyilik etmek, iyilik ederek tatmin olmak, meşru olan bir arzuyu gerçekleştirmek, bir iyiliğe ve hizmete teşekkür etmek gibi iyi maksatlarla birisine sağlanan menfaat"tir.
İlaç firması imal veya ithal ettiği ilaçları satabilmek için birçok yola başvuruyor; bunlardan biri de doktorlara hediye vermektir (promosyon).
a) Doktor, hediye aldığı için yazmaması gereken ilacı yazarsa hediye değil, rüşvet almış olur. "Yazmaması gereken ilaç veya âlet"e örnek, daha ucuz olduğu halde aynı işi gören, aynı etkileri taşıyan alternatifi bulunan ilaç ve âlettir.
b) Etkisi ve fiyatı eşit olan ilaçlar arasından, imalatçısı veya pazarlayıcısı hediye verdiği için birini (promosyonlu olan) tercih ederek yazmak meşrudur.
c) Meşru diye nitelediğimiz tercihte de dikkat edilmesi gereken birkaç nokta vardır:
Milli menfaat göz önüne alınmalı, milli menfaate aykırı olan yardım (mesela ilaç yazarak satımına yardımcı olmak) yapılmamalıdır. Uluslararası ilişkiler, haksızlıklar, dengeler bazan belli bir firmayı desteklemeyi bazan da boykot etmeyi gerektirebilir.
İlaç imalatçılarının arasındaki ticari rekabet ucuzlamaya; yani dar gelirli alcıların menfaatine sebep olmalıdır. Bütün imalatçılar promosyona başvurarak bunu da kısmen veya tamamen ilaç fiyatlarına (girdilere) yansıtarak fiyatları yukarda tutarlarsa bu sonuç alıcıların zararına olur; yani -bu şartlarda, böyle olursa- meseleye genel bakıldığında promosyon bir haksızlık aracı haline gelir ve haksızlığı engellemek için -mümkün oluyorsa- genel olarak karşı tavır almak gerekir. Bunun için bazı doktorların tavır koymaları sonucu değiştirmez.
Geniş bilgi için tıklayınız
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet Editör
****
Kullanıcı Adı erhanfrer Sorulma Zamanı 06-Ekim-2006 - 11:25:12
Yorum
Allah razı olsun. Aynı zamanda ilaç mümessilleri bizimle iyi bir diyaloğa girmek için her türlü yardımı yapmaya çalışıyorlar. Mesela ben ilçedeyim. İle gideceğim zaman, şirketlerinin arabası ile beni götürüyorlar. Yemek ısmarlıyorlar. Daha bunun gibi birçok şeyler yapıyorlar. Kitap ve kongre desteğide yapıyorlar. İlaç firmalarının bu işler için ayırdığı bir bütçe varmış ve masrafları o bütçeden karşılıyorlarmış. Ben ilaç yazarken yinede milli menfaatleri göz önünde tutuyorum ancak bu yaptıkları haram olabilir mi?
Cevaplanma Zamanı 11-Ekim-2006 - 09:57:00
***
Cevabımız
Değerli Kardeşimiz;
Evet dediğiniz gibi ilaç mümessillerinin verdiklerine ayrılan bir bütçe var. Ancak bu bütçenin giderleri mutlaka ilaçlara yansıtılıyordur. Bu açıdan verilenlerin hediye mi yoksa rüşvet mi olduğu konusuna dikkat etmek ve onların yaptıklarının ya da doktorların aldıklarının nasıl değerlendirilmesi gerektiğine dair bazı ölçüleri de bilmek gerekir.
Bu ölçülerin yukarıda verilen cevapta ve sonundaki linkte verildiği kanaatindeyiz.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet Editör
***
Kullanıcı Adı ceydemir Sorulma Zamanı 20-Kasım-2007 - 13:21:13
Yorum
Ben de bir hekimim. İlaç firmalarınıda hakim olan "vahşi kapitalizm" düsturlarını öğrendiğimden beri; yaklaşık iki yıldır hiç bir promosyonlarını -kalem bile- almıyorum. Kesinlikle beklenti içindeler çünkü. Ayrıca Hz. Ömer'in halifeliği sırasında kendisine verilen hediyeleri kabul eden hanımını eleştirerek "Halifenin karısı olmasan da bunları sana verecekler miydi?" demesi sanırım daha net bir ölçüdür. Hiç bir firma mümessili doktor olmasanız size bir şey vermez, sizi yemeğe götürmez, bir şey teklif etmez. Zaten bunu yapacak olsa firmasında kalamaz. Maalesef pek çok hekim kardeşim bu tuzağa sık olarak düşüyorlar. Hatta bir kısmı hatır-gönül reddedemedikleri promosyonları kendileri helal olmadığını düşündükleri için başkalarına veriyorlar. Ancak bu firma temsilcilerinin beklentilerini azaltmıyor elbette. Mutlaka imanlı vicdanlar en iyi ölçüdür, kimse sizin yazdığınız ve parası belki yetim hakkından alınarak devlet tarafından ödenen bir ilacı hakikatte niçin tercih ettiğinizi bilemez. Kimse dünyada bunun hesabını da sormaz. Peki bizler tercihlerimizi yaparken kendimizi nezaketen veya maddeten borçlu hissediyor olmadığımızdan ne kadar eminiz acaba? Ya da bir başka hekime verilen maddi-manevi daha değerli bir promosyonu öğrendiğimizde ne düşünüyoruz, bir burukluk bir kıskançlık ya da bir özenme hiç mi olmuyor? ...
***
Kullanıcı Adı prizmax Sorulma Zamanı 25-Nisan-2008 - 12:13:00
Yorum
Promosyon-doktor ilişkilerinde kesinlikle halk alayhine bir menfaat ilişkisi bulunmaktadır.. İlaç firması kara kaş-kara göz için promosyon vermemektedir. Küçük kalem, abestang gibi parçalar rahatlık sağlamaktadır. Her firma da vermektedir. Yani onu verdi diye, o firmanın ilaçları yazılmamakta veya tercik edilmemektedir. Daha büyük boyutlu promosyonlarda ise, tamamen amaç değişmektedir. Maddi menfaat elde etmeye girmektedir. Gereksiz yere firmaların ilacı yazılmaktadır. Veya doktor kendini buna mecbur hissetmektedir. Herhalde rüşvetin ve rüşvetçinin tarifini yapmış olduk.. Uzak durulmasında fayda var diye düşünüyorum..
http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage.php?s=show_qna&id=5473
Rüşvet gibi promosyon listesi sağlık dünyasını karıştırdı...
25 Mayıs 2008
İşten atılınca promosyon listesi yayınladı, sağlık dünyası karıştı
İşten atılınca promosyon listesi yayınladı, sağlık dünyası karıştı
Bir ilaç şirketinin çalışanı, işten ayrılınca ’kirlibilim.com’ adlı sitede bine yakın doktora promosyon adı altında verilen hediyelerin tam listesini yayınladı.
Derbi maç biletinden uçak biletine, koltuk takımından muayenehane badanasına kadar değişen hediyeleri yayınlayan site Bilim İlaç’ın başvurusu üzerine kapatıldı.
BÜYÜK bir ilaç firmasından ayrılan çalışanın intikam amacıyla internette bine yakın doktora "promosyon" adı altında verilen değerli hediyelerin tam listesini yayınlaması sağlık dünyasını sarstı. İlaç mümessillerinin, belirli miktarlarda ilaç yazılması karşılığında doktorlara futbol maçı biletleri, uçak bileti, koltuk takımı, klima, muayenehane boyası gibi hediyeler verdiğine ilişkin iddiaları içeren listelerle ilgili olarak, Sağlık Bakanlığı, illerde sağlık müdürlükleri düzeyinde soruşturma başlattı. Müfettişler, listelerdeki doktorların ifadesine başvurarak, iddiaları sordu. Bazı doktorlar rüşvet aldıklarını ancak bu rüşvetleri görev yaptıkları kurumlara hibe ettikleri savunmasında bulunurken, bazıları iddialarının doğru olmadığını ifade etti.
Site kapatıldı
İddiaların odağındaki Bilim İlaç firmasının başvurusu üzerine, promosyon listelerinin yer aldığı ve Amerika’da bulunan server üzerinde kurulan "www.kirlibilim.atspace.com" ve "www.kirlibilim.com" web sayfalarının yayını durduruldu. Web sayfasında yayınlanan 17 dosyada bine yakın doktorun ismi, çalıştıkları kurumlar, adresleri ve aldıkları hediyelerin piyasa değeri tek tek sıralandı. Sayfalar dolusu rüşvet listesinde, Fenerbahçe-Galatasaray maçı uçak bileti, koltuk takımı, tenis maçı bileti, muayenehane tadilatı, otomobil lastiğinin yanı sıra, buzdolabı, televizyon, dizüstü bilgisayar, bulaşık makinesi, cep telefonu, kamera, klima, uydu anteni, plazma tv, mp3 çalar, DVD de yer aldı.
Yurtdışı seyahati belgeleri
Doktorların, rüşvet amacıyla eşleriyle birlikte yurt dışı seyahatlerine çıkarıldığı iddia edilen dosyalarda, pasaport bilgilerinden, telefon numaralarına, eşlerinin isimlerinden, uzmanlık alanlarına kadar her bilginin olduğu belirlendi. Sitede yayınlanan başka bir dosyada ise doktorlara verilen hediyeler karşılığında kaç adet ilaç yazacaklarını belirten listelerin olduğu görüldü.
Suç duyurusunda bulunduk
Bilim İlaç Genel Müdürü Erhan Baş, iddiaların yayınlandığı internet sitesi hakkında suç duyurusunda bulunduklarını ifade ederek, "Veri tabanımızdaki mümessil bilgileri ve doktor bilgileri alınarak ekleme yapılmış. Dosyalarda şirket mümessilleri doktorlara rüşvet veriyormuş gibi gösterilmiş. Asılsız listeleri yayınlayanlar hakkında suç duyurusunda bulunduk ve siteye erişimin engellenmesini sağladık" dedi.
Kabul edenler oldu
TRABZON’da görev yapan ve ismi listede yer alan doktor F.B., mümessil G.B.’den reçetelere şirketin ilaçlarını yazma karşılığı buzdolabı aldığını kabul etti. F.B. aldığı buzdolabını çalıştığı sağlık ocağına hibe ettiğini söyledi. F.B., müfettişlere savunma verdiğini belirterek, "Sağlık ocağında buzdolabı olmadığı için firmanın teklifini kabul ettim. Ancak karşılığında ’Size bu kadar ilaç yazarım’ demedim. İlacın değerlendirmesini yaparak gereken hastalara verdim. Bunu rüşvet olarak kabul etmiyorum" dedi.
Doktor, hastaya Combicid yazacak bilgisayar verelim
BİLİM İlaç’ın internette yayınlanan promosyon listelerinde yer alan ve mümessillerin hazırladığı doktor görüş raporlarının bazılarında rüşvet karşılığı ilaçların satışının artacağı şöyle anlatıldı: "Kasırga Grubu olarak adlandırılan İstanbul Bölgesi’ndeki ’Fırtına’ rumuzlu mümessil, Silivri’de görev yapan doktora bilgisayar monitörü alınması talebini şöyle bildirdi: Silivri’de her gün poliklinik yapan HÖ Bey günde ortalama 80 hasta bakmaktadır. Günde ortalama 10 Combicid reçetesi üretecek olan hekim bize haftada 50 yani ayda 200 reçete desteği sağlayarak, yılbaşına kadar bu desteği devam edecektir."
Cep telefonu gönderelim bizim ilaçları seçecek
BİLİM İlaç’ın Adana bölgesinde çalışan mümessil, 380 YTL değerindeki cep telefonunun alınması halinde pratisyen hekimin reçete yazacağını şirketine şöyle anlatıyor: "Dr. E.K., Nusratiye brickinde oldukça iyi bir pazar payı yapmamızda katkısı olan bir hekimimizdir. Bu aksiyon sonrasında (telefonun alınmasını kast ediyor) ikinci altı ay için bizlere desteği çok daha fazla artacaktır."
Bilim İlaç: Adımızı karalamak istiyorlar
BİLİM İlaç Genel Müdürü Erhan Baş, sitede Temmuz 2007’de yayınlanan belgeler üzerine Sağlık Bakanlığı’nın inceleme başlattığını doğrulayarak Hürriyet’e şunları söyledi: "Türkiye’nin en önemli yerli ilaç firmalarından biri olan şirketimizin adı karalanmak isteniyor. İşten çıkarılan bir çalışanın yaptığı bu karalama kampanyasında kararın lehimize çıkacağına inanıyoruz. Hemen her ilaç firması bu tür karalama kampanyalarına maruz kalmaktadır. Şeffaf bir çalışma ortamımız var ve kesinlikle etik değerlerimize sahip çıktığımız için 55 yıldır ayaktayız. İddiaların asılsız olduğu ortaya çıkacaktır. Soruşturmayı yürüten Sağlık Bakanlığı’yla her türlü belge ve bilgiyi paylaşıyoruz."
Listede adı geçen doktor dava açacak
LİSTEDE ismi bulunan ve Rize’de doktorluk yapan H.U. ise, hiçbir mümessilden rüşvet almadığını söyledi. H.U., "Bilim İlaç’tan herhangi bir mümessille rüşvet konuşmam olmadığı halde listede benim ismim de yer almış. Siteyle ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunacağım. Bizim de ismimizi karalamışlar" dedi.
http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/9016701.asp?gid=196&sz=34477
İşten atılınca promosyon listesi yayınladı, sağlık dünyası karıştı
İşten atılınca promosyon listesi yayınladı, sağlık dünyası karıştı
Bir ilaç şirketinin çalışanı, işten ayrılınca ’kirlibilim.com’ adlı sitede bine yakın doktora promosyon adı altında verilen hediyelerin tam listesini yayınladı.
Derbi maç biletinden uçak biletine, koltuk takımından muayenehane badanasına kadar değişen hediyeleri yayınlayan site Bilim İlaç’ın başvurusu üzerine kapatıldı.
BÜYÜK bir ilaç firmasından ayrılan çalışanın intikam amacıyla internette bine yakın doktora "promosyon" adı altında verilen değerli hediyelerin tam listesini yayınlaması sağlık dünyasını sarstı. İlaç mümessillerinin, belirli miktarlarda ilaç yazılması karşılığında doktorlara futbol maçı biletleri, uçak bileti, koltuk takımı, klima, muayenehane boyası gibi hediyeler verdiğine ilişkin iddiaları içeren listelerle ilgili olarak, Sağlık Bakanlığı, illerde sağlık müdürlükleri düzeyinde soruşturma başlattı. Müfettişler, listelerdeki doktorların ifadesine başvurarak, iddiaları sordu. Bazı doktorlar rüşvet aldıklarını ancak bu rüşvetleri görev yaptıkları kurumlara hibe ettikleri savunmasında bulunurken, bazıları iddialarının doğru olmadığını ifade etti.
Site kapatıldı
İddiaların odağındaki Bilim İlaç firmasının başvurusu üzerine, promosyon listelerinin yer aldığı ve Amerika’da bulunan server üzerinde kurulan "www.kirlibilim.atspace.com" ve "www.kirlibilim.com" web sayfalarının yayını durduruldu. Web sayfasında yayınlanan 17 dosyada bine yakın doktorun ismi, çalıştıkları kurumlar, adresleri ve aldıkları hediyelerin piyasa değeri tek tek sıralandı. Sayfalar dolusu rüşvet listesinde, Fenerbahçe-Galatasaray maçı uçak bileti, koltuk takımı, tenis maçı bileti, muayenehane tadilatı, otomobil lastiğinin yanı sıra, buzdolabı, televizyon, dizüstü bilgisayar, bulaşık makinesi, cep telefonu, kamera, klima, uydu anteni, plazma tv, mp3 çalar, DVD de yer aldı.
Yurtdışı seyahati belgeleri
Doktorların, rüşvet amacıyla eşleriyle birlikte yurt dışı seyahatlerine çıkarıldığı iddia edilen dosyalarda, pasaport bilgilerinden, telefon numaralarına, eşlerinin isimlerinden, uzmanlık alanlarına kadar her bilginin olduğu belirlendi. Sitede yayınlanan başka bir dosyada ise doktorlara verilen hediyeler karşılığında kaç adet ilaç yazacaklarını belirten listelerin olduğu görüldü.
Suç duyurusunda bulunduk
Bilim İlaç Genel Müdürü Erhan Baş, iddiaların yayınlandığı internet sitesi hakkında suç duyurusunda bulunduklarını ifade ederek, "Veri tabanımızdaki mümessil bilgileri ve doktor bilgileri alınarak ekleme yapılmış. Dosyalarda şirket mümessilleri doktorlara rüşvet veriyormuş gibi gösterilmiş. Asılsız listeleri yayınlayanlar hakkında suç duyurusunda bulunduk ve siteye erişimin engellenmesini sağladık" dedi.
Kabul edenler oldu
TRABZON’da görev yapan ve ismi listede yer alan doktor F.B., mümessil G.B.’den reçetelere şirketin ilaçlarını yazma karşılığı buzdolabı aldığını kabul etti. F.B. aldığı buzdolabını çalıştığı sağlık ocağına hibe ettiğini söyledi. F.B., müfettişlere savunma verdiğini belirterek, "Sağlık ocağında buzdolabı olmadığı için firmanın teklifini kabul ettim. Ancak karşılığında ’Size bu kadar ilaç yazarım’ demedim. İlacın değerlendirmesini yaparak gereken hastalara verdim. Bunu rüşvet olarak kabul etmiyorum" dedi.
Doktor, hastaya Combicid yazacak bilgisayar verelim
BİLİM İlaç’ın internette yayınlanan promosyon listelerinde yer alan ve mümessillerin hazırladığı doktor görüş raporlarının bazılarında rüşvet karşılığı ilaçların satışının artacağı şöyle anlatıldı: "Kasırga Grubu olarak adlandırılan İstanbul Bölgesi’ndeki ’Fırtına’ rumuzlu mümessil, Silivri’de görev yapan doktora bilgisayar monitörü alınması talebini şöyle bildirdi: Silivri’de her gün poliklinik yapan HÖ Bey günde ortalama 80 hasta bakmaktadır. Günde ortalama 10 Combicid reçetesi üretecek olan hekim bize haftada 50 yani ayda 200 reçete desteği sağlayarak, yılbaşına kadar bu desteği devam edecektir."
Cep telefonu gönderelim bizim ilaçları seçecek
BİLİM İlaç’ın Adana bölgesinde çalışan mümessil, 380 YTL değerindeki cep telefonunun alınması halinde pratisyen hekimin reçete yazacağını şirketine şöyle anlatıyor: "Dr. E.K., Nusratiye brickinde oldukça iyi bir pazar payı yapmamızda katkısı olan bir hekimimizdir. Bu aksiyon sonrasında (telefonun alınmasını kast ediyor) ikinci altı ay için bizlere desteği çok daha fazla artacaktır."
Bilim İlaç: Adımızı karalamak istiyorlar
BİLİM İlaç Genel Müdürü Erhan Baş, sitede Temmuz 2007’de yayınlanan belgeler üzerine Sağlık Bakanlığı’nın inceleme başlattığını doğrulayarak Hürriyet’e şunları söyledi: "Türkiye’nin en önemli yerli ilaç firmalarından biri olan şirketimizin adı karalanmak isteniyor. İşten çıkarılan bir çalışanın yaptığı bu karalama kampanyasında kararın lehimize çıkacağına inanıyoruz. Hemen her ilaç firması bu tür karalama kampanyalarına maruz kalmaktadır. Şeffaf bir çalışma ortamımız var ve kesinlikle etik değerlerimize sahip çıktığımız için 55 yıldır ayaktayız. İddiaların asılsız olduğu ortaya çıkacaktır. Soruşturmayı yürüten Sağlık Bakanlığı’yla her türlü belge ve bilgiyi paylaşıyoruz."
Listede adı geçen doktor dava açacak
LİSTEDE ismi bulunan ve Rize’de doktorluk yapan H.U. ise, hiçbir mümessilden rüşvet almadığını söyledi. H.U., "Bilim İlaç’tan herhangi bir mümessille rüşvet konuşmam olmadığı halde listede benim ismim de yer almış. Siteyle ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunacağım. Bizim de ismimizi karalamışlar" dedi.
http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/9016701.asp?gid=196&sz=34477
21 Mayıs 2008 Çarşamba
Hekim - İlaç Şirketi İlişkisi ve Promosyon Etiği
Doç. Dr. Nüket ÖRNEK BÜKEN
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji, Tıp Etiği ve Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
19-05-2008
Sayı : 381
Hekim- Endüstri İlişkisi ve Promosyon Etiği
TTB Etik Bildirge Hazırlama Çalıştayı
Hekim-endüstri ilişkisinde yaşanan etik dışı ve kimi zaman da yasa dışı olan ilişkiler hem hastanın haklarını ve güvenliğini, hem de bir bütün olarak sağlık sistemini ve sağlık kurumlarını zarara uğratmaktadır. Promosyon etiği ile ilgili olarak belirlenmiş etik ve yasal metinler çoğunlukla kâğıt üzerinde kalmakta ve uygulamada yer bulmamaktadır. Hekimlerin tanı ve tedavilerinde göz önüne aldıkları, almaları gereken ölçütler, kendilerine yapılan özendirme (promosyon) çalışmalarından ne düzeyde etkilenmektedir? Endüstrinin kuşatması altında iken verdikleri kararlar ne düzeyde rasyonel olabilir?
Tıpta hekimlere yapılan özendirme çalışmaları reklamla süslenmiş bir bloknot ya da kalem vermenin çok ötesine geçmiştir. Endüstrinin hekimlere hediye vermeyi de içeren pazarlama tekniklerinden yararlanmalarının sonuçları, hekimlerin bunu nasıl değerlendirdiği ve satış taktiklerine karşı nasıl bir tutum benimsedikleri önemlidir. Ülkemizde hekimler ilaç şirketlerinden sık sık hediye kabul ederler. Hediye kabul etmenin karmaşık, pratik ve etik yansımaları olduğu pek çok yayında dile getirilmektedir. Hediyeler hastaların çıkarlarını en iyi şekilde koruma imgesini değişikliğe uğratabilir. Hediye kabul etmek, doktorla ilaç şirketi arasında "karşılık vermek yükümlülüğü" doğurur.
Ülkemizde hekimlerin mezuniyet öncesi ve sonrası ilaçla ilgili eğitimleri oldukça yetersizdir. Mevcut eğitim daha çok klinik ve teorik ağırlıklı olup; bu eğitim içinde örneğin "ilacın sosyal yönü", "ilacın fiyatı", "gereksiz ilaç tüketimi ve bunun önlenmesi" , "rasyonel ilaç kullanımını etkileyen faktörler", "ileri teknoloji kullanımı ve bu teknolojiyi kullanma koşulları", "ileri teknoloji kullanımının getirdiği etik sorunlar" gibi konuların yeterli düzeyde verilmediği bilinmektedir.
Hekimlerin mezuniyet sonrası eğitim eksikliklerinin giderilmesi konusunda ise, endüstri oldukça istekli görünmektedir. Endüstrinin ve ilaç firmalarının sağladığı bu bilgilerin ne düzeyde bilimsel ve nesnel olduğu da tartışmalıdır. İlaç şirketlerinin tam kuşatması altında bulunan hekimler çoğu zaman yoğun iş ortamları içerisinde kendilerine sunulan "bilimsel makalelerin" güvenilirliğini tartışacak ortam ve zaman bulamamaktadırlar.
Ülkemizde mezuniyet sonrası tıp eğitiminde her türlü bilimsel toplantı ve kongrelerin hazırlanmasında, desteklenmesinde, bilimsel yayınların gerçekleştirilmesinde endüstrinin vazgeçilmez bir fonksiyonu bulunmaktadır. Endüstri bu konularda kâr amacı gütmeyen kamu kuruluşları ve diğer profesyonel kuruluşların genellikle kısıtlı bütçelerinden ayırabildikleri fonlara önemli katkılarda bulunmaktadır. Gerçekten de hekimlere yeni tıbbi bilgileri, yeni ürünleri, yeni teknolojileri tanıtmak için endüstri bütçesinin önemli bir bölümünü ayırmaktadır. Burada temel nokta hekimin tercihini bilimsel verilerin gösterdiği yönde, objektif bulgulara dayalı olarak ve etik duyarlılıkla yapabilme sürecinin, özendirme çalışmalarının etkisiyle sağlıklı bir biçimde işlemeyebileceği endişesidir. Bu endişeyi hekimlerin ne düzeyde hissettikleri ve bunun tutumlarına nasıl yansıdığı ve ortaya çıkabilecek sorunlar önemlidir.
Son dönemlerde dünya genelinde ilaç tüketiminde yaşanan büyük artış ve ilaçların her ülkede binlerle ölçülen çeşitliliği, hekimin işlevlerini de zorlaştırmaktadır. İlaç tüketicinin yani hastanın kendi tercihi ile seçemediği, sadece tıp açısından değil, sosyokültürel ve ekonomik açıdan da önem taşıyan bir üründür. İlaç tüketiminin bu denli yaygın olması, onun klinik hekimlikte ne derece önemli bir yeri olduğunu da göstermektedir. Batı’dan farklı olarak, ülkemizde hastanın hekime başvurularda ilaç yazdırma beklentisinin yüksekliği, hekimi ilaç yazmaya yönlendirmektedir. Hekim için ilaç yazmamak gibi bir seçenek çok azdır ya da yoktur, “reçete vermedi” diye şikâyet edilen hekimler bile olmaktadır. Halk arasında "en çok ilaç yazan hekim, en iyi hekimdir" anlayışı egemendir. Koruyucu sağlık hizmetlerinin arzu edilen düzeye ulaşamaması da bu anlayışın gelişmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Hekimlikten anlaşılan genellikle kliniğe dönük tanı- tedavi hizmetleri ve bunun sonucu olarak yazılması önem kazanan reçetelerdir. Ayrıca ülkemiz tıbbi teknolojik tanı testleri ve aletleri açısından adeta bir teknoloji çöplüğü hâline getirilmektedir. Her hekim muayenesinde bir ultrason cihazı olmazsa olmaz koşul haline gelmiştir. Yapılması gerekliliği tartışılmadan uygulanan, ileri teknoloji uygulaması gerektiren, kimi zaman invazif olabilen tanı-tedaviye yönelik uygulamalar yüzünden tıbbi malpraktisler de artmaktadır. Ülkemizde ilaç tüketimindeki savurganlık ve denetimsizlik, gerekliliği tartışılmadan ve denetlenmeden yapılan ileri tanı testleri önemli bir halk sağlığı sorunudur.
Hekimlerimiz tarafından "özendirme çalışmaları"nın nasıl değerlendirildiği, ilaç firmalarından "özel" hediyelerin kabul edilip edilmediği, bilimsel toplantılarda firma desteğinin nasıl sağlandığı, hekimlere ve kurumlara yapılan reprezantan ziyaretlerinin belli kurallar dahilinde olup olmadığı, daha da önemlisi yapılan özendirme çalışmalarının hekimlerin reçeteleme alışkanlığına ve rasyonel ilaç kullanımına etkilerinin neler olduğu konuları, üzerinde çok fazla konuşulmayan ve önceliği olmayan konular olarak görülmektedir.
Ülkemizde gerek üniversiteler gerekse diğer eğitim kurumları çok kısıtlı maddi imkânları içinde, hekimlerin mezuniyet sonrası eğitimleri için gerekli fonları ayıramamaktadırlar. İster bir kurumda, ister serbest çalışıyor olsun, hekimlerin gelir düzeyleri, genellikle bilgilerini sürekli olarak tazeleyecek araçlara kendi olanaklarıyla sahip olabilmelerine, yurt içi ve yurt dışı bilimsel toplantılara kendi giderlerini karşılayarak katılabilmelerine imkân vermemektedir.
Türk Tabipleri Birliği bu konuda hekimlik uygulamalarını etik ilkeler doğrultusunda kolaylaştırmak, otokontrol yapabilmek ve ilişkiyi saydamlaştırmak amacıyla hekimlere yol gösterici rehber hazırlığı sürecini tamamlamak üzeredir. 4–5 Nisan tarihlerinde TTB’de yapılan etik bildirge hazırlama çalıştayında bu konu ilgili tüm taraflarla konuşulmuş ve bildirge hazırlanmıştır. Hazırlanan bildirge, TTB-UDEK Etik Çalışma Grubu’nun daha önce konu ile ilgili olarak yaptığı çalışmayla ortaklaştırılmış olması açısından -aynı zamanda uzmanlık derneklerinin görüşlerini içermesi bakımından- önemlidir. Bildirgeye aykırı hareket edildiğinde uygulanacak etik yaptırımların denetiminin de TTB tarafından yürütülmesi önemlidir.
http://www.medimagazin.com.tr/mm-hekim-endustri-iliskisi-ve-promosyon-etigi-ttb-etik-bildirge-hazirlama-calistayi-ky-51643.html
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji, Tıp Etiği ve Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
19-05-2008
Sayı : 381
Hekim- Endüstri İlişkisi ve Promosyon Etiği
TTB Etik Bildirge Hazırlama Çalıştayı
Hekim-endüstri ilişkisinde yaşanan etik dışı ve kimi zaman da yasa dışı olan ilişkiler hem hastanın haklarını ve güvenliğini, hem de bir bütün olarak sağlık sistemini ve sağlık kurumlarını zarara uğratmaktadır. Promosyon etiği ile ilgili olarak belirlenmiş etik ve yasal metinler çoğunlukla kâğıt üzerinde kalmakta ve uygulamada yer bulmamaktadır. Hekimlerin tanı ve tedavilerinde göz önüne aldıkları, almaları gereken ölçütler, kendilerine yapılan özendirme (promosyon) çalışmalarından ne düzeyde etkilenmektedir? Endüstrinin kuşatması altında iken verdikleri kararlar ne düzeyde rasyonel olabilir?
Tıpta hekimlere yapılan özendirme çalışmaları reklamla süslenmiş bir bloknot ya da kalem vermenin çok ötesine geçmiştir. Endüstrinin hekimlere hediye vermeyi de içeren pazarlama tekniklerinden yararlanmalarının sonuçları, hekimlerin bunu nasıl değerlendirdiği ve satış taktiklerine karşı nasıl bir tutum benimsedikleri önemlidir. Ülkemizde hekimler ilaç şirketlerinden sık sık hediye kabul ederler. Hediye kabul etmenin karmaşık, pratik ve etik yansımaları olduğu pek çok yayında dile getirilmektedir. Hediyeler hastaların çıkarlarını en iyi şekilde koruma imgesini değişikliğe uğratabilir. Hediye kabul etmek, doktorla ilaç şirketi arasında "karşılık vermek yükümlülüğü" doğurur.
Ülkemizde hekimlerin mezuniyet öncesi ve sonrası ilaçla ilgili eğitimleri oldukça yetersizdir. Mevcut eğitim daha çok klinik ve teorik ağırlıklı olup; bu eğitim içinde örneğin "ilacın sosyal yönü", "ilacın fiyatı", "gereksiz ilaç tüketimi ve bunun önlenmesi" , "rasyonel ilaç kullanımını etkileyen faktörler", "ileri teknoloji kullanımı ve bu teknolojiyi kullanma koşulları", "ileri teknoloji kullanımının getirdiği etik sorunlar" gibi konuların yeterli düzeyde verilmediği bilinmektedir.
Hekimlerin mezuniyet sonrası eğitim eksikliklerinin giderilmesi konusunda ise, endüstri oldukça istekli görünmektedir. Endüstrinin ve ilaç firmalarının sağladığı bu bilgilerin ne düzeyde bilimsel ve nesnel olduğu da tartışmalıdır. İlaç şirketlerinin tam kuşatması altında bulunan hekimler çoğu zaman yoğun iş ortamları içerisinde kendilerine sunulan "bilimsel makalelerin" güvenilirliğini tartışacak ortam ve zaman bulamamaktadırlar.
Ülkemizde mezuniyet sonrası tıp eğitiminde her türlü bilimsel toplantı ve kongrelerin hazırlanmasında, desteklenmesinde, bilimsel yayınların gerçekleştirilmesinde endüstrinin vazgeçilmez bir fonksiyonu bulunmaktadır. Endüstri bu konularda kâr amacı gütmeyen kamu kuruluşları ve diğer profesyonel kuruluşların genellikle kısıtlı bütçelerinden ayırabildikleri fonlara önemli katkılarda bulunmaktadır. Gerçekten de hekimlere yeni tıbbi bilgileri, yeni ürünleri, yeni teknolojileri tanıtmak için endüstri bütçesinin önemli bir bölümünü ayırmaktadır. Burada temel nokta hekimin tercihini bilimsel verilerin gösterdiği yönde, objektif bulgulara dayalı olarak ve etik duyarlılıkla yapabilme sürecinin, özendirme çalışmalarının etkisiyle sağlıklı bir biçimde işlemeyebileceği endişesidir. Bu endişeyi hekimlerin ne düzeyde hissettikleri ve bunun tutumlarına nasıl yansıdığı ve ortaya çıkabilecek sorunlar önemlidir.
Son dönemlerde dünya genelinde ilaç tüketiminde yaşanan büyük artış ve ilaçların her ülkede binlerle ölçülen çeşitliliği, hekimin işlevlerini de zorlaştırmaktadır. İlaç tüketicinin yani hastanın kendi tercihi ile seçemediği, sadece tıp açısından değil, sosyokültürel ve ekonomik açıdan da önem taşıyan bir üründür. İlaç tüketiminin bu denli yaygın olması, onun klinik hekimlikte ne derece önemli bir yeri olduğunu da göstermektedir. Batı’dan farklı olarak, ülkemizde hastanın hekime başvurularda ilaç yazdırma beklentisinin yüksekliği, hekimi ilaç yazmaya yönlendirmektedir. Hekim için ilaç yazmamak gibi bir seçenek çok azdır ya da yoktur, “reçete vermedi” diye şikâyet edilen hekimler bile olmaktadır. Halk arasında "en çok ilaç yazan hekim, en iyi hekimdir" anlayışı egemendir. Koruyucu sağlık hizmetlerinin arzu edilen düzeye ulaşamaması da bu anlayışın gelişmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Hekimlikten anlaşılan genellikle kliniğe dönük tanı- tedavi hizmetleri ve bunun sonucu olarak yazılması önem kazanan reçetelerdir. Ayrıca ülkemiz tıbbi teknolojik tanı testleri ve aletleri açısından adeta bir teknoloji çöplüğü hâline getirilmektedir. Her hekim muayenesinde bir ultrason cihazı olmazsa olmaz koşul haline gelmiştir. Yapılması gerekliliği tartışılmadan uygulanan, ileri teknoloji uygulaması gerektiren, kimi zaman invazif olabilen tanı-tedaviye yönelik uygulamalar yüzünden tıbbi malpraktisler de artmaktadır. Ülkemizde ilaç tüketimindeki savurganlık ve denetimsizlik, gerekliliği tartışılmadan ve denetlenmeden yapılan ileri tanı testleri önemli bir halk sağlığı sorunudur.
Hekimlerimiz tarafından "özendirme çalışmaları"nın nasıl değerlendirildiği, ilaç firmalarından "özel" hediyelerin kabul edilip edilmediği, bilimsel toplantılarda firma desteğinin nasıl sağlandığı, hekimlere ve kurumlara yapılan reprezantan ziyaretlerinin belli kurallar dahilinde olup olmadığı, daha da önemlisi yapılan özendirme çalışmalarının hekimlerin reçeteleme alışkanlığına ve rasyonel ilaç kullanımına etkilerinin neler olduğu konuları, üzerinde çok fazla konuşulmayan ve önceliği olmayan konular olarak görülmektedir.
Ülkemizde gerek üniversiteler gerekse diğer eğitim kurumları çok kısıtlı maddi imkânları içinde, hekimlerin mezuniyet sonrası eğitimleri için gerekli fonları ayıramamaktadırlar. İster bir kurumda, ister serbest çalışıyor olsun, hekimlerin gelir düzeyleri, genellikle bilgilerini sürekli olarak tazeleyecek araçlara kendi olanaklarıyla sahip olabilmelerine, yurt içi ve yurt dışı bilimsel toplantılara kendi giderlerini karşılayarak katılabilmelerine imkân vermemektedir.
Türk Tabipleri Birliği bu konuda hekimlik uygulamalarını etik ilkeler doğrultusunda kolaylaştırmak, otokontrol yapabilmek ve ilişkiyi saydamlaştırmak amacıyla hekimlere yol gösterici rehber hazırlığı sürecini tamamlamak üzeredir. 4–5 Nisan tarihlerinde TTB’de yapılan etik bildirge hazırlama çalıştayında bu konu ilgili tüm taraflarla konuşulmuş ve bildirge hazırlanmıştır. Hazırlanan bildirge, TTB-UDEK Etik Çalışma Grubu’nun daha önce konu ile ilgili olarak yaptığı çalışmayla ortaklaştırılmış olması açısından -aynı zamanda uzmanlık derneklerinin görüşlerini içermesi bakımından- önemlidir. Bildirgeye aykırı hareket edildiğinde uygulanacak etik yaptırımların denetiminin de TTB tarafından yürütülmesi önemlidir.
http://www.medimagazin.com.tr/mm-hekim-endustri-iliskisi-ve-promosyon-etigi-ttb-etik-bildirge-hazirlama-calistayi-ky-51643.html
Eczanelerle ortak çalışan sağlık çetesi çökertildi
21-05-2008
Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü tarafından özel bir tıp merkezi ile 31 eczaneye düzenlenen operasyonda, sağlık karnelerine usulsüz ilaç yazarak devleti milyonlarca YTL dolandıran bir sağlık çetesi çökertildi. 'Yan Etki 21' adı verilen operasyonda, aralarında serbest çalışan İ.A. ve S.T. adlı 2 doktor, 9 özel tıp merkezi çalışanı ve eczane çalışanlarının da bulunduğu 47 kişi gözaltına alındı. Sağlık karnesine usulsüz muayene ve reçete işlemi yapılan 120 şahsın da bilgisine başvuruldu.
Diyarbakır genelinde değişik tarihlerde kullanım süreleri henüz dolmamış çok sayıda ilacın kupürleri kesilmiş halde bulunması üzerine Emniyet ekipleri çalışma başlattı. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) müfettişleri ile koordineli yürütülen 6 aylık çalışmada, Diyarbakır'da faaliyet yürüten eczaneler ile tıp merkezlerine SGK tarafından yapılan ödemeler incelemeye alındı. Suç örgütü yapılanması çerçevesinde hareket eden bir tıp merkezi ve bağlantılı faaliyet yürüten eczane çalışanlarının değişik yöntemlerle ele geçirdikleri sağlık karnelerine usulsüz yapılan reçete ve muayene işlem bedellerini SGK'ya fatura ettikleri; bu şekilde devleti yüklü miktarda zarara uğrattıkları tespit edildi.
Şebekenin, tıp merkezine günde ortalama 20 kişi gelmesine karşın 100 kişi gelmiş gibi gösterdikleri belirlendi. Çetedeki doktorların ise merkeze gelmeyen hastalar adına muayene ve tahlil yaptırdığı tespit edilirken kimi hastalara ise 'paket tahlil' yaptırılmış gibi gösterilerek, tıp merkezine haksız kazanç sağlandığı ortaya çıktı. Ayrıca anlaşmalı eczanelerden gelen sağlık karnelerine ilaveler yapılıp bu yolla da eczanelerin haksız kazanç elde ettiği saptandı. Bunun üzerine harekete geçen polis, 16 Mayıs'ta bir özel tıp merkezi ile 31 eczaneye 'Yan Etki 21' adlı operasyon düzenledi. Operasyonda gözaltına alınan 6'sı bayan 47 zanlı, adliyeye sevk edildi.
Zaman / Emrullah Bayrak
Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü tarafından özel bir tıp merkezi ile 31 eczaneye düzenlenen operasyonda, sağlık karnelerine usulsüz ilaç yazarak devleti milyonlarca YTL dolandıran bir sağlık çetesi çökertildi. 'Yan Etki 21' adı verilen operasyonda, aralarında serbest çalışan İ.A. ve S.T. adlı 2 doktor, 9 özel tıp merkezi çalışanı ve eczane çalışanlarının da bulunduğu 47 kişi gözaltına alındı. Sağlık karnesine usulsüz muayene ve reçete işlemi yapılan 120 şahsın da bilgisine başvuruldu.
Diyarbakır genelinde değişik tarihlerde kullanım süreleri henüz dolmamış çok sayıda ilacın kupürleri kesilmiş halde bulunması üzerine Emniyet ekipleri çalışma başlattı. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) müfettişleri ile koordineli yürütülen 6 aylık çalışmada, Diyarbakır'da faaliyet yürüten eczaneler ile tıp merkezlerine SGK tarafından yapılan ödemeler incelemeye alındı. Suç örgütü yapılanması çerçevesinde hareket eden bir tıp merkezi ve bağlantılı faaliyet yürüten eczane çalışanlarının değişik yöntemlerle ele geçirdikleri sağlık karnelerine usulsüz yapılan reçete ve muayene işlem bedellerini SGK'ya fatura ettikleri; bu şekilde devleti yüklü miktarda zarara uğrattıkları tespit edildi.
Şebekenin, tıp merkezine günde ortalama 20 kişi gelmesine karşın 100 kişi gelmiş gibi gösterdikleri belirlendi. Çetedeki doktorların ise merkeze gelmeyen hastalar adına muayene ve tahlil yaptırdığı tespit edilirken kimi hastalara ise 'paket tahlil' yaptırılmış gibi gösterilerek, tıp merkezine haksız kazanç sağlandığı ortaya çıktı. Ayrıca anlaşmalı eczanelerden gelen sağlık karnelerine ilaveler yapılıp bu yolla da eczanelerin haksız kazanç elde ettiği saptandı. Bunun üzerine harekete geçen polis, 16 Mayıs'ta bir özel tıp merkezi ile 31 eczaneye 'Yan Etki 21' adlı operasyon düzenledi. Operasyonda gözaltına alınan 6'sı bayan 47 zanlı, adliyeye sevk edildi.
Zaman / Emrullah Bayrak
Özel hastane ve doktorlara suç duyurusu
21-05-2008
Edirne'de doğum için özel bir hastaneye giden genç kadının, karnındaki bebeğinin öldüğünün tespit edilmesine rağmen sezaryen yerine suni sancı verilmesi sonucu öldüğü iddia edildi. Genç kadının ailesi, hastane ve görevli doktor hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu.
Bir erkek çocuğu olan M.D (30), ikinci çocuğuna hamile kaldı ve hastane doktorlarından Opr. Dr. B.C.Y'ye kontrollerini yaptırdı. Dün sabah saatlerinde sancıları sıklaşan M.D'yi çiftçilikle uğraşan eşi A.D (33) hemen hastaneye götürdü. Burada Opr. Dr. B.C.Y yaptığı kontrollerin ardından bebeğin anne karnında hayatını kaybettiğini tespit etti. Bunun üzerine sezaryenle bebeği almayan doktor, M.D'ye suni sancı veren iğne yaptırdı. Aradan geçen süre içinde doğum gerçekleşmedi ve akşam saatlerinde fenalaşan M.D, kalp masajı ile hayata döndürülmeye çalışıldı. Ancak yapılan müdahaleler yetersiz kaldı ve M.D ambulansla Trakya Üniversitesi Edirne Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevk edildi. Ancak genç kadın, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Genç kadının cenazesi, otopsi için İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderildi.
Kızının hastaneye sağlıklı bir şekilde gittiğini belirten baba R.Ö, 'Kızımın sancıları tutunca hemen hastaneye kaldırıldı. Ancak burada kızımı sezaryen yerine suni sancı ile doğum yaptırmak istediler. Biz karşı çıktığımız halde normal doğum için doktor ısrar etti ve kızım bebeği tarafından zehirlenince hayatını kaybetti' dedi. Olayın ardından şok geçiren aile ise Opr. Dr. B.C.Y hakkında Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Olayla ilgili soruşturma sürerken, 1 çocuk annesi M.D yaşadığı Karabulut köyünde ikindi vakti kılınacak olan cenaze namazının ardından toprağa verilecek.
Konuyla ilgili bir açıklama yapan Hastane Başhekimi Opr. Dr. T.G ise 19 Mayıs 2008 tarihinde saat 10.00 sıralarında M.D'nin 38 haftalık hamileyken bebek hareketinin yetersiz olduğu şikayetiyle kendilerine başvurduğunu belirterek, 'Ultrason ve NST bulguları sonucunda uzman doktorumuz tarafından bebeğin yaşamadığı tespit edilmiştir. Aileye gerekli bilgi verilmiş ve hastanın normal doğum planlanarak yatışı yapılmıştır. Her şey doğal seyrinde ilerlemiş, doğumun başlaması nedeniyle hasta doğumhaneye alınmıştır. Doğum esnasında hastanın ilk ıkınması ile birlikte genel durumu bozulmuş, gerekli müdahaleler yapılmış ve kardiyoloji biriminin desteğine ihtiyaç duyulmuştur. İhtiyaç duyulması üzerine Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevk edilmiştir. Hastanemizin ve Fakülte Hastanesi'nin tüm imkanlarının kullanılmasına rağmen hastamızın hayatını kaybetmesi bizleri de üzmüştür. Aileye başsağlığı diliyoruz' ifadelerini kullandı.
Star
Edirne'de doğum için özel bir hastaneye giden genç kadının, karnındaki bebeğinin öldüğünün tespit edilmesine rağmen sezaryen yerine suni sancı verilmesi sonucu öldüğü iddia edildi. Genç kadının ailesi, hastane ve görevli doktor hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu.
Bir erkek çocuğu olan M.D (30), ikinci çocuğuna hamile kaldı ve hastane doktorlarından Opr. Dr. B.C.Y'ye kontrollerini yaptırdı. Dün sabah saatlerinde sancıları sıklaşan M.D'yi çiftçilikle uğraşan eşi A.D (33) hemen hastaneye götürdü. Burada Opr. Dr. B.C.Y yaptığı kontrollerin ardından bebeğin anne karnında hayatını kaybettiğini tespit etti. Bunun üzerine sezaryenle bebeği almayan doktor, M.D'ye suni sancı veren iğne yaptırdı. Aradan geçen süre içinde doğum gerçekleşmedi ve akşam saatlerinde fenalaşan M.D, kalp masajı ile hayata döndürülmeye çalışıldı. Ancak yapılan müdahaleler yetersiz kaldı ve M.D ambulansla Trakya Üniversitesi Edirne Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevk edildi. Ancak genç kadın, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Genç kadının cenazesi, otopsi için İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderildi.
Kızının hastaneye sağlıklı bir şekilde gittiğini belirten baba R.Ö, 'Kızımın sancıları tutunca hemen hastaneye kaldırıldı. Ancak burada kızımı sezaryen yerine suni sancı ile doğum yaptırmak istediler. Biz karşı çıktığımız halde normal doğum için doktor ısrar etti ve kızım bebeği tarafından zehirlenince hayatını kaybetti' dedi. Olayın ardından şok geçiren aile ise Opr. Dr. B.C.Y hakkında Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Olayla ilgili soruşturma sürerken, 1 çocuk annesi M.D yaşadığı Karabulut köyünde ikindi vakti kılınacak olan cenaze namazının ardından toprağa verilecek.
Konuyla ilgili bir açıklama yapan Hastane Başhekimi Opr. Dr. T.G ise 19 Mayıs 2008 tarihinde saat 10.00 sıralarında M.D'nin 38 haftalık hamileyken bebek hareketinin yetersiz olduğu şikayetiyle kendilerine başvurduğunu belirterek, 'Ultrason ve NST bulguları sonucunda uzman doktorumuz tarafından bebeğin yaşamadığı tespit edilmiştir. Aileye gerekli bilgi verilmiş ve hastanın normal doğum planlanarak yatışı yapılmıştır. Her şey doğal seyrinde ilerlemiş, doğumun başlaması nedeniyle hasta doğumhaneye alınmıştır. Doğum esnasında hastanın ilk ıkınması ile birlikte genel durumu bozulmuş, gerekli müdahaleler yapılmış ve kardiyoloji biriminin desteğine ihtiyaç duyulmuştur. İhtiyaç duyulması üzerine Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevk edilmiştir. Hastanemizin ve Fakülte Hastanesi'nin tüm imkanlarının kullanılmasına rağmen hastamızın hayatını kaybetmesi bizleri de üzmüştür. Aileye başsağlığı diliyoruz' ifadelerini kullandı.
Star
18 Mayıs 2008 Pazar
Diyarbakır'da Sağlık Vurgunu
18-05-2008
Sosyal Güvenlik Genel Müdürlüğü müfettişleri Diyarbakır'da büyük bir sağlık vurgununun ortaya çıkardı. 73 eczanenin karıştığı olayla ilgili olarak 53 kişi gözaltına alındı. Operasyon devam ediyor...
Sosyal Güvenlik Kurumu müfettişleri Diyarbakır'da bir tıp merkezi ile 73 eczanenin karıştığı büyük bir vurgunu ortaya çıkardı. Müfettişler ile Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şubesi'nin birlikte yürüttüğü operasyonda, aralarında 2 doktorun da bulunduğu 53 eczane kalfası gözaltına alındı.
Sorgulamalar sürerken, zanlıların salı ya da çarşamba günü adliyeye çıkarılması bekleniyor. Öte yandan operasyonun daha da genilşletileceği ve eczacıları da içine alacağı gelen bilgiler arasında.
hurriyet.com.tr'nin edindiği bilgiye göre, Özel Diyarbakır Göğüs Cerrahisi Dal Merkezi'nde görevli iki doktorun hastaneye gelmeyen hastalar adına gelmiş gibi işlem düzenleyip devletten para aldığı, anlaştığı eczanelerden gelen sağlık karnelerine ilaveler yapılıp bu yolla da eczanelere haksız kazanç elde ettirdiği ortaya çıktı. Vatandaşlara bazı eczanelerde 'sistem kapalı' veya 'bilgisayarda arıza var' denilerek, eczacıların sağlık karnelerini aldıkları reçetelere pahalı ilaçlar yazdırdıkları anlaşıldı. Başmüfettişin isteği üzerine yürütülen gizli soruşturmada tıp merkezinde iki doktora suçüstü yapıldı, ayrıca ellerinde sağlık karneleri ile eczane görevlileri yakalandı.
Sosyal Güvenlik Başmüfettişi bazı hastalar adına sağlık raporu çıkartıldığını ve sahte küpürler düzenlendiğini de belirlediği, bu çalışmayı ocak ayından bu yana büyük bir titizlikle yürüttüğü öğrenildi.
50 MİLYONLUK ÖDEME YAPILAN YERDE MÜDÜR YOK
Diyarbakır'da sosyal güvenlik kurumu tarafından ilaç ve sağlık harcamaları için yaklaşık 50 milyon YTL ödeme yapılmasına rağmen Diyarbakır'da Sosyal Güvenlik İl Müdürü'nün bulunmadığı da ortaya çıktı.
Öte yandan Sosyal Güvenlik Kurumu Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürü Dr. Sami Türkoğlu'nun görevden alınıp yerine Konya'da görevli bir veteriner hekimin atanacağına ilişkin kararname düzenlenmesi de kurumda büyük şaşkınlık yarattı.
http://www.medimagazin.com.tr/haber.php?id=52242
Hürriyet
Sosyal Güvenlik Genel Müdürlüğü müfettişleri Diyarbakır'da büyük bir sağlık vurgununun ortaya çıkardı. 73 eczanenin karıştığı olayla ilgili olarak 53 kişi gözaltına alındı. Operasyon devam ediyor...
Sosyal Güvenlik Kurumu müfettişleri Diyarbakır'da bir tıp merkezi ile 73 eczanenin karıştığı büyük bir vurgunu ortaya çıkardı. Müfettişler ile Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şubesi'nin birlikte yürüttüğü operasyonda, aralarında 2 doktorun da bulunduğu 53 eczane kalfası gözaltına alındı.
Sorgulamalar sürerken, zanlıların salı ya da çarşamba günü adliyeye çıkarılması bekleniyor. Öte yandan operasyonun daha da genilşletileceği ve eczacıları da içine alacağı gelen bilgiler arasında.
hurriyet.com.tr'nin edindiği bilgiye göre, Özel Diyarbakır Göğüs Cerrahisi Dal Merkezi'nde görevli iki doktorun hastaneye gelmeyen hastalar adına gelmiş gibi işlem düzenleyip devletten para aldığı, anlaştığı eczanelerden gelen sağlık karnelerine ilaveler yapılıp bu yolla da eczanelere haksız kazanç elde ettirdiği ortaya çıktı. Vatandaşlara bazı eczanelerde 'sistem kapalı' veya 'bilgisayarda arıza var' denilerek, eczacıların sağlık karnelerini aldıkları reçetelere pahalı ilaçlar yazdırdıkları anlaşıldı. Başmüfettişin isteği üzerine yürütülen gizli soruşturmada tıp merkezinde iki doktora suçüstü yapıldı, ayrıca ellerinde sağlık karneleri ile eczane görevlileri yakalandı.
Sosyal Güvenlik Başmüfettişi bazı hastalar adına sağlık raporu çıkartıldığını ve sahte küpürler düzenlendiğini de belirlediği, bu çalışmayı ocak ayından bu yana büyük bir titizlikle yürüttüğü öğrenildi.
50 MİLYONLUK ÖDEME YAPILAN YERDE MÜDÜR YOK
Diyarbakır'da sosyal güvenlik kurumu tarafından ilaç ve sağlık harcamaları için yaklaşık 50 milyon YTL ödeme yapılmasına rağmen Diyarbakır'da Sosyal Güvenlik İl Müdürü'nün bulunmadığı da ortaya çıktı.
Öte yandan Sosyal Güvenlik Kurumu Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürü Dr. Sami Türkoğlu'nun görevden alınıp yerine Konya'da görevli bir veteriner hekimin atanacağına ilişkin kararname düzenlenmesi de kurumda büyük şaşkınlık yarattı.
http://www.medimagazin.com.tr/haber.php?id=52242
Hürriyet
11 doktora, 'sahte rapor' gözaltısı
11 doktora, 'sahte rapor' gözaltısı
İzmir'de, ''sahte sağlık raporu'' düzenlendiği ihbarı üzerine başlatılan operasyonda, bazı kişilerin ''malulen emeklilik'', ''özürlü kontenjanından işe yerleşme'', ''vergi iadesi ve diğer yasal haklardan yararlanma''larını sağladıkları, resmi kurumları zarara uğrattıkları, rüşvet, irtikap ve görevi kötüye kullanma suçlarını işledikleri iddiasıyla gözaltına alınan 11'i doktor, 29 kişi adliyeye sevk edildi.
Alınan bilgiye göre, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, vatandaşlardan gelen ihbarlar ve bazı tespitler üzerine SSK müfettişlerinin savcılığa başvurması üzerine, ''sahte sağlık raporu'' düzenlendiği iddia edilen gruba yönelik takip başlattı.
Ekipler, yaklaşık 2 ay süren takibin ardından, Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinden emekli H.G. (48) ile hastane işlemlerini yakından bildiği ifade edilen M.A'nın (48) liderliğinde oluşturulduğu ileri sürülen bir organizasyonla ''sahte sağlık raporları'' düzenledikleri iddia edilen gruba yönelik önceki gün operasyon başlattı.
İzmir'in yanı sıra, Torbalı, Menemen, Ödemiş ilçelerinde eş zamanlı gerçekleştirilen operasyonlarda, H.G. ve M.A'nın yanı sıra, Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli 10 doktor, hastane müdür yardımcısı ve sağlık kurulunda görevli bir memur ile Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli bir doktorun da aralarında bulunduğu 29 kişi gözaltına alındı.
''Nabız'' kod adıyla gerçekleştirilen operasyonda gözaltına alınan zanlıların, suç örgütü oluşumuna giderek, sahte sağlık raporu düzenleyerek bazı kişilerin haksız yere ''malulen emeklilik'', ''özürlü kontenjanından işe girme'', ''vergi iadesi ve diğer yasal haklardan yararlanmalarını sağlama'', ''çalışmadıkları halde, çalışıyor gibi işlemler yaparak SSK'yı zarara uğratma'' gibi eylemleri gerçekleştirdikleri, ''kamu kurumlarını zarara uğrattıkları, dolandırıcılık, rüşvet, irtikap ve görevi kötüye kullanma'' suçlarını işledikleri öne sürüldü.
12 KİŞİ, RAPORLARDA BELİRTİLEN DÜZEYDE HASTA ÇIKMADI
Operasyon kapsamında, özellikle Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinden son dönemlerde verilen sağlık raporlarını inceleyen müfettişler ve polisler, durumundan şüphelendikleri 44 kişinin ifadelerine başvurdu. Bunların arasından seçilen 14 kişinin rahatsızlıklarının, hastanede oluşturulan hakem heyeti tarafından kontrol edildiği, 12'sinin hastalık derecelerinin raporda belirtilen düzeyde bulunmadığının, birinin ise tedavisinin devam ettiğinin ortaya çıktığı öğrenildi.
Düzenlenen raporlar sayesinde, bazı kişilerin ''malulen emeklilik'', ''özürlü kontenjanından işe yerleşme'', ''özürlülere tanınan haklardan yararlanma'' hakları kazandıkları iddia edilerek, geriye dönük olarak raporlardaki incelemelerin devam ettiği de bildirildi. Alınan ifadelerde, sahte raporlar düzenlenmesi için 7 bin ile 2 bin YTL arasında para ödendiği iddialarının yer aldığı da ileri sürüldü. Gözaltına alınan doktorların, hastalıklara teşhis, tanı koyan ve rapora sevk eden kişiler olduğu, sorgularında suçlamaları kabul etmedikleri öğrenildi.
Sorguları tamamlanan zanlılardan 11 doktor sabah erken saatlerde, diğer 18 kişiyse daha sonra polis otobüsüne bindirilerek adliyeye sevk edildi.
AA
21 Nisan 2007
İzmir'de, ''sahte sağlık raporu'' düzenlendiği ihbarı üzerine başlatılan operasyonda, bazı kişilerin ''malulen emeklilik'', ''özürlü kontenjanından işe yerleşme'', ''vergi iadesi ve diğer yasal haklardan yararlanma''larını sağladıkları, resmi kurumları zarara uğrattıkları, rüşvet, irtikap ve görevi kötüye kullanma suçlarını işledikleri iddiasıyla gözaltına alınan 11'i doktor, 29 kişi adliyeye sevk edildi.
Alınan bilgiye göre, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, vatandaşlardan gelen ihbarlar ve bazı tespitler üzerine SSK müfettişlerinin savcılığa başvurması üzerine, ''sahte sağlık raporu'' düzenlendiği iddia edilen gruba yönelik takip başlattı.
Ekipler, yaklaşık 2 ay süren takibin ardından, Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinden emekli H.G. (48) ile hastane işlemlerini yakından bildiği ifade edilen M.A'nın (48) liderliğinde oluşturulduğu ileri sürülen bir organizasyonla ''sahte sağlık raporları'' düzenledikleri iddia edilen gruba yönelik önceki gün operasyon başlattı.
İzmir'in yanı sıra, Torbalı, Menemen, Ödemiş ilçelerinde eş zamanlı gerçekleştirilen operasyonlarda, H.G. ve M.A'nın yanı sıra, Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli 10 doktor, hastane müdür yardımcısı ve sağlık kurulunda görevli bir memur ile Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli bir doktorun da aralarında bulunduğu 29 kişi gözaltına alındı.
''Nabız'' kod adıyla gerçekleştirilen operasyonda gözaltına alınan zanlıların, suç örgütü oluşumuna giderek, sahte sağlık raporu düzenleyerek bazı kişilerin haksız yere ''malulen emeklilik'', ''özürlü kontenjanından işe girme'', ''vergi iadesi ve diğer yasal haklardan yararlanmalarını sağlama'', ''çalışmadıkları halde, çalışıyor gibi işlemler yaparak SSK'yı zarara uğratma'' gibi eylemleri gerçekleştirdikleri, ''kamu kurumlarını zarara uğrattıkları, dolandırıcılık, rüşvet, irtikap ve görevi kötüye kullanma'' suçlarını işledikleri öne sürüldü.
12 KİŞİ, RAPORLARDA BELİRTİLEN DÜZEYDE HASTA ÇIKMADI
Operasyon kapsamında, özellikle Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinden son dönemlerde verilen sağlık raporlarını inceleyen müfettişler ve polisler, durumundan şüphelendikleri 44 kişinin ifadelerine başvurdu. Bunların arasından seçilen 14 kişinin rahatsızlıklarının, hastanede oluşturulan hakem heyeti tarafından kontrol edildiği, 12'sinin hastalık derecelerinin raporda belirtilen düzeyde bulunmadığının, birinin ise tedavisinin devam ettiğinin ortaya çıktığı öğrenildi.
Düzenlenen raporlar sayesinde, bazı kişilerin ''malulen emeklilik'', ''özürlü kontenjanından işe yerleşme'', ''özürlülere tanınan haklardan yararlanma'' hakları kazandıkları iddia edilerek, geriye dönük olarak raporlardaki incelemelerin devam ettiği de bildirildi. Alınan ifadelerde, sahte raporlar düzenlenmesi için 7 bin ile 2 bin YTL arasında para ödendiği iddialarının yer aldığı da ileri sürüldü. Gözaltına alınan doktorların, hastalıklara teşhis, tanı koyan ve rapora sevk eden kişiler olduğu, sorgularında suçlamaları kabul etmedikleri öğrenildi.
Sorguları tamamlanan zanlılardan 11 doktor sabah erken saatlerde, diğer 18 kişiyse daha sonra polis otobüsüne bindirilerek adliyeye sevk edildi.
AA
21 Nisan 2007
SSK'da Emeklilik Skandalı
Erkeklerin niye rahmi var?
SSK'da bazı erkeklerin 'rahim kanseri' nedeniyle malulen emekli olduğu anlaşıldı! Gözaltına alınan 12 kişiden biri tutuklandı. Malulen emeklilerle ilgili 'geriye dönük inceleme' başlatıldı
24/02/2005
RADİKAL - ANKARA - Adı bir süreden beri ilaç ve sarf malzemesi alımı yolsuzluklarıyla birlikte anılan Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK), şimdi de
emeklilik skandalıyla gündemde. Bazı erkeklerin sahte belgelerle 'rahim kanseri' olmuş gösterilerek kurumdan malulen emekli edildiği ortaya çıktı. Gözaltına alınan ve aralarında bir SSK çalışanının da yer aldığı 12 kişiden biri tutuklandı.
SSK'da sahte evrak kullanılarak emeklilik işlemleri yapıldığı yolunda bazı duyumlar alınması üzerine harekete geçen mali polis, çeşitli SSK hastanelerinde malulen emeklilik işlemleri için sahte evrak düzenlendiğini belirledi. Araştırma sonucunda SSK'lı bazı erkeklere, 'rahim kanseri' olduklarını gösteren sahte belgelerle malulen emeklilik hakkı kazandırıldığı saptandı.
Sahte evrakla kendilerini rahim kanseriymiş gibi gösterip emekli olan 53 yaşındaki M.K., 34 yaşındaki H.G., 44 yaşındaki N.A., 52 yaşındaki E.O., 37 yaşındaki M.T. ve sahte evrakla sakat raporu almaya çalışan H.K. ile M.K. gözaltına alındı.
'Çete' suçlaması
Mali polis, olayla ilgili olarak Ankara SSK'da idari personel olarak çalıştığı belirtilen S.K. ile sahte raporları temin eden Y.D., D.D., C.K. ve Hasan Acar'ı da gözaltına aldı. İş takipçisi olduğu belirlenen Hasan Acar'ın üzerinden "Bu parayı malulen emekli etmek için aldım" yazılı senet çıktığı öğrenildi.
Aracıların, sağlıklı oldukları halde malulen emekli olmak isteyen SSK'lılardan, sahte evrak için 5 ila 7 bin YTL aldıkları belirtildi. Gözaltına alınan 12 zanlı, 'teşekkül oluşturmak suretiyle evrakta sahtecilik yapmak' ve 'sahte belge düzenleyerek devleti zarara uğratmak' suçlarından dün adliyeye sevk edildi.
Soruşturmayı yürüten savcı, yedi kişiden birini serbest bırakırken, Hasan Acar, M.K., H.G., M.A., E.O. ve M.T.'yi tutuklama istemiyle nöbetçi mahkemeye gönderdi. Nöbetçi Ankara 14. Sulh Ceza Mahkemesi, Acar'ı 'birden çok kez kamu kurumunu dolandırma ve sahte evrak tanzimi' suçlarından tutuklarken, diğer beş kişiyi serbest bıraktı.
Bu arada, son bir yıl içinde yaklaşık 40 bin kişinin malulen emeklilik amacıyla SSK'ya başvuruda bulunduğu, SSK müfettişlerinin emekli
edilenlerle ilgili geriye dönük inceleme başlattığı öğrenildi.
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=144581
SSK'da bazı erkeklerin 'rahim kanseri' nedeniyle malulen emekli olduğu anlaşıldı! Gözaltına alınan 12 kişiden biri tutuklandı. Malulen emeklilerle ilgili 'geriye dönük inceleme' başlatıldı
24/02/2005
RADİKAL - ANKARA - Adı bir süreden beri ilaç ve sarf malzemesi alımı yolsuzluklarıyla birlikte anılan Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK), şimdi de
emeklilik skandalıyla gündemde. Bazı erkeklerin sahte belgelerle 'rahim kanseri' olmuş gösterilerek kurumdan malulen emekli edildiği ortaya çıktı. Gözaltına alınan ve aralarında bir SSK çalışanının da yer aldığı 12 kişiden biri tutuklandı.
SSK'da sahte evrak kullanılarak emeklilik işlemleri yapıldığı yolunda bazı duyumlar alınması üzerine harekete geçen mali polis, çeşitli SSK hastanelerinde malulen emeklilik işlemleri için sahte evrak düzenlendiğini belirledi. Araştırma sonucunda SSK'lı bazı erkeklere, 'rahim kanseri' olduklarını gösteren sahte belgelerle malulen emeklilik hakkı kazandırıldığı saptandı.
Sahte evrakla kendilerini rahim kanseriymiş gibi gösterip emekli olan 53 yaşındaki M.K., 34 yaşındaki H.G., 44 yaşındaki N.A., 52 yaşındaki E.O., 37 yaşındaki M.T. ve sahte evrakla sakat raporu almaya çalışan H.K. ile M.K. gözaltına alındı.
'Çete' suçlaması
Mali polis, olayla ilgili olarak Ankara SSK'da idari personel olarak çalıştığı belirtilen S.K. ile sahte raporları temin eden Y.D., D.D., C.K. ve Hasan Acar'ı da gözaltına aldı. İş takipçisi olduğu belirlenen Hasan Acar'ın üzerinden "Bu parayı malulen emekli etmek için aldım" yazılı senet çıktığı öğrenildi.
Aracıların, sağlıklı oldukları halde malulen emekli olmak isteyen SSK'lılardan, sahte evrak için 5 ila 7 bin YTL aldıkları belirtildi. Gözaltına alınan 12 zanlı, 'teşekkül oluşturmak suretiyle evrakta sahtecilik yapmak' ve 'sahte belge düzenleyerek devleti zarara uğratmak' suçlarından dün adliyeye sevk edildi.
Soruşturmayı yürüten savcı, yedi kişiden birini serbest bırakırken, Hasan Acar, M.K., H.G., M.A., E.O. ve M.T.'yi tutuklama istemiyle nöbetçi mahkemeye gönderdi. Nöbetçi Ankara 14. Sulh Ceza Mahkemesi, Acar'ı 'birden çok kez kamu kurumunu dolandırma ve sahte evrak tanzimi' suçlarından tutuklarken, diğer beş kişiyi serbest bıraktı.
Bu arada, son bir yıl içinde yaklaşık 40 bin kişinin malulen emeklilik amacıyla SSK'ya başvuruda bulunduğu, SSK müfettişlerinin emekli
edilenlerle ilgili geriye dönük inceleme başlattığı öğrenildi.
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=144581
Sahte Raporla Emeklilik
Doktorlara sahte emeklilik davası
ANKARA
Cumhuriyet Başsavcılığı, bazı SSK’lılara usulsüz malulen emeklilik sağlanmasıyla ilgili olarak 30 doktor hakkında soruşturma başlattı.
SSK’dan usulsüz şekilde malulen emekli olanlar hakkında daha önce dava açan başsavcılık, aralarında dönemin SSK Dışkapı Hastanesi Başhekim Yardımcısı İbrahim Çolak’ın da bulunduğu raporları onaylayan 30 doktor hakkında Ankara Valiliği’nden soruşturma izni istedi. Valiliğin soruşturma izni vermesi üzerine, doktorlar Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz ettiler, ancak itiraz reddedildi.
Malulen emeklilik işlemlerinin, eski bir hasta için düzenlenmiş rapora dayandığı, doktorların, Ankara Numune Hastanesi’nden alınan söz konusu raporları onayladıkları ifade edildi. Soruşturmanın, ‘resmi belgede sahtecilik’ ve ‘görevi kötüye kullanma’ suçlarından yürütüldüğü öğrenildi. Konuyla ilgili olarak, SSK’lılara usulsüz malulen emeklilik sağladığı ileri sürülen Hasan Acar ile malulen emekli olan 7 kişi, ‘sahte resmi belge düzenlemek’ ve ‘kamu kurumunu dolandırmak’ suçlarından Ankara 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor.
05.01.2006
http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=22030,4&tarih=05.01.2006
ANKARA
Cumhuriyet Başsavcılığı, bazı SSK’lılara usulsüz malulen emeklilik sağlanmasıyla ilgili olarak 30 doktor hakkında soruşturma başlattı.
SSK’dan usulsüz şekilde malulen emekli olanlar hakkında daha önce dava açan başsavcılık, aralarında dönemin SSK Dışkapı Hastanesi Başhekim Yardımcısı İbrahim Çolak’ın da bulunduğu raporları onaylayan 30 doktor hakkında Ankara Valiliği’nden soruşturma izni istedi. Valiliğin soruşturma izni vermesi üzerine, doktorlar Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz ettiler, ancak itiraz reddedildi.
Malulen emeklilik işlemlerinin, eski bir hasta için düzenlenmiş rapora dayandığı, doktorların, Ankara Numune Hastanesi’nden alınan söz konusu raporları onayladıkları ifade edildi. Soruşturmanın, ‘resmi belgede sahtecilik’ ve ‘görevi kötüye kullanma’ suçlarından yürütüldüğü öğrenildi. Konuyla ilgili olarak, SSK’lılara usulsüz malulen emeklilik sağladığı ileri sürülen Hasan Acar ile malulen emekli olan 7 kişi, ‘sahte resmi belge düzenlemek’ ve ‘kamu kurumunu dolandırmak’ suçlarından Ankara 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor.
05.01.2006
http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=22030,4&tarih=05.01.2006
Doktorlara "sahte malulen emeklilik" davası
"SAHTEKAR DOKTOR"LARA DAVA
"Bazı SSK'lı hastalara sahte belge düzenleyerek malulen emekli ettirdikleri" iddiasıyla başlatılan soruşturmanın 2. ayağında doktorlara dava açıldı.
Ankara Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde görevli doktorların da aralarında bulunduğu 21 kişi hakkında, "sahte oldukları belirtilen raporları yeteri kadar incelemedikleri" ve "hastaları yeteri kadar muayene etmedikleri" gerekçesiyle "görevi kötüye kullanmak" ve "görevi ihmal" suçundan dava açıldı.
Ankara Cumhuriyet Savcısı Abbas Özden tarafından Asliye Ceza Mahkemesi'ne açılan davanın iddianamesinde, daha önce bazı SSK'lı hastalara sahte evrak düzenleyerek malulen emekli olmalarını sağlayan kişiler hakkında dava açıldığı hatırlatıldı.
İddianamede, 2004-2005 yılları içinde yapılan incelemelerde bağırsak kanseri (Rectum Ca) teşhisiyle başvuran SSK'lı hastalar Muttalip Kaya, Emin Okumuş, Nemetullah Ayhan, Mete Tozo ve Halim Gülcü isimli kişilerin bağırsak kanseri gibi bir hastalıklarının olmadığının tespit edildiği, bu hastalıkla ilgili poliklinikte muayenelerinin yapılmadığının görüldüğü belirtildi.
Orijinali bir bayana ait olan patoloji raporunun isim değiştirilerek kullanıldığı halde, sağlık kurulunda görevli doktorların hastayı muayene etmeden bu hastalıkla ilgili belge tetkik ve tahlilleri değerlendirmeden poliklinik muayene neticelerini bildiren yazıyı incelemeden sağlık raporunu imzaladıklarının belirlendiği ifade edilen iddianamede, Sağlık Kurulu'nun toplanarak hastayı görmek, kimlik kontrolünü yapmak, gerektiğinde soru yöneltmek ve rapor ekindeki bilgi ve belgeleri incelemekle yükümlü olduğuna dikkat çekildi.
İddianamede, toplantıda verilen kararlar doğrultusunda heyet raporunun sonradan daktilo edilerek yeniden imzalandığı, bu haliyle el yazılı heyet raporunda başkan ve üye sıfatıyla imzaları bulunan hekimlerin görevlerini ihmal ettiklerini ve düzenlenen heyet raporuna istinaden ilgililerin, malulen emeklilik işlemlerini başlatarak kurum zararına sebebiyet verdikleri belirtildi.
İddianamede ayrıca, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak-Burun Boğaz Anabilim Dalında Öğretim Görevlisi Şaziye Armağan İncesulu, Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli 7 uzman doktor, SSK Ulucanlar Göz Hastanesinde bir uzman doktor ile SSK Ankara İl Sağlık Müdürlüğü'nde görevli bir uzman tabip hakkında 765 sayılı TCK'nın "görevi ihmal" suçunun düzenleyen 230/2. maddesi ve ceza artırımını öngören 80. maddesi uyarınca 4.5 yıla kadar hapis cezası talep edildi.
Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde görevli 8 doktor ile SSK Ulucanlar Göz Hastanesi'nde görevli 2 doktor hakkında ise 765 sayılı TCK'nın 230/2. maddesi uyarınca 3 yıla kadar hapis cezasının istendiği iddianamede, SSK Dışkapı Hastanesi Etlik 2. Cerrahi Polikiliği'nde sekreter olarak çalışan bayan hakkında ise tedavi amaçlı olarak hastaneye gelen hastaları belli özel sağlık kuruluşlara yönlendirmek suretiyle menfaat temin ettiği ve görevini kötüye kullandığı iddiasıyla 765 sayılı TCK'nın 240 ve ceza artırımını öngören 80. maddesi uyarınca 4.5 yıl hapis cezası talep edildi.
İHA
23-03-2006
http://www.medimagazin.com.tr/haber_36903.html
"Bazı SSK'lı hastalara sahte belge düzenleyerek malulen emekli ettirdikleri" iddiasıyla başlatılan soruşturmanın 2. ayağında doktorlara dava açıldı.
Ankara Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde görevli doktorların da aralarında bulunduğu 21 kişi hakkında, "sahte oldukları belirtilen raporları yeteri kadar incelemedikleri" ve "hastaları yeteri kadar muayene etmedikleri" gerekçesiyle "görevi kötüye kullanmak" ve "görevi ihmal" suçundan dava açıldı.
Ankara Cumhuriyet Savcısı Abbas Özden tarafından Asliye Ceza Mahkemesi'ne açılan davanın iddianamesinde, daha önce bazı SSK'lı hastalara sahte evrak düzenleyerek malulen emekli olmalarını sağlayan kişiler hakkında dava açıldığı hatırlatıldı.
İddianamede, 2004-2005 yılları içinde yapılan incelemelerde bağırsak kanseri (Rectum Ca) teşhisiyle başvuran SSK'lı hastalar Muttalip Kaya, Emin Okumuş, Nemetullah Ayhan, Mete Tozo ve Halim Gülcü isimli kişilerin bağırsak kanseri gibi bir hastalıklarının olmadığının tespit edildiği, bu hastalıkla ilgili poliklinikte muayenelerinin yapılmadığının görüldüğü belirtildi.
Orijinali bir bayana ait olan patoloji raporunun isim değiştirilerek kullanıldığı halde, sağlık kurulunda görevli doktorların hastayı muayene etmeden bu hastalıkla ilgili belge tetkik ve tahlilleri değerlendirmeden poliklinik muayene neticelerini bildiren yazıyı incelemeden sağlık raporunu imzaladıklarının belirlendiği ifade edilen iddianamede, Sağlık Kurulu'nun toplanarak hastayı görmek, kimlik kontrolünü yapmak, gerektiğinde soru yöneltmek ve rapor ekindeki bilgi ve belgeleri incelemekle yükümlü olduğuna dikkat çekildi.
İddianamede, toplantıda verilen kararlar doğrultusunda heyet raporunun sonradan daktilo edilerek yeniden imzalandığı, bu haliyle el yazılı heyet raporunda başkan ve üye sıfatıyla imzaları bulunan hekimlerin görevlerini ihmal ettiklerini ve düzenlenen heyet raporuna istinaden ilgililerin, malulen emeklilik işlemlerini başlatarak kurum zararına sebebiyet verdikleri belirtildi.
İddianamede ayrıca, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak-Burun Boğaz Anabilim Dalında Öğretim Görevlisi Şaziye Armağan İncesulu, Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli 7 uzman doktor, SSK Ulucanlar Göz Hastanesinde bir uzman doktor ile SSK Ankara İl Sağlık Müdürlüğü'nde görevli bir uzman tabip hakkında 765 sayılı TCK'nın "görevi ihmal" suçunun düzenleyen 230/2. maddesi ve ceza artırımını öngören 80. maddesi uyarınca 4.5 yıla kadar hapis cezası talep edildi.
Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde görevli 8 doktor ile SSK Ulucanlar Göz Hastanesi'nde görevli 2 doktor hakkında ise 765 sayılı TCK'nın 230/2. maddesi uyarınca 3 yıla kadar hapis cezasının istendiği iddianamede, SSK Dışkapı Hastanesi Etlik 2. Cerrahi Polikiliği'nde sekreter olarak çalışan bayan hakkında ise tedavi amaçlı olarak hastaneye gelen hastaları belli özel sağlık kuruluşlara yönlendirmek suretiyle menfaat temin ettiği ve görevini kötüye kullandığı iddiasıyla 765 sayılı TCK'nın 240 ve ceza artırımını öngören 80. maddesi uyarınca 4.5 yıl hapis cezası talep edildi.
İHA
23-03-2006
http://www.medimagazin.com.tr/haber_36903.html
13 Mayıs 2008 Salı
'Neşter'de lüks konutlar mercek altında: Mesa Koru Sardunya Blokları; Angora Evleri; Beysukent...
Villakentler mercek altında
Neşter Operasyonu'na adı karışan Prof. Dr. Derviş Oral'ın tutuklanmasının ardından, başta "Angora Evleri" olmak üzere Ankara ve İstanbul'da bulunan villakentler, mercek altına alındı.
Neşter Operasyonu'na adı karışan KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın özel doktoru ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. Derviş Oral'ın tutuklanmasının ardından, polis Türkiye'nin gizli zenginlerini araştırmaya başladı. Operasyonun üçüncü ayağında tutuklanan birçok sanığın, Türkiye'nin en büyük uydu kenti olan Angora Evleri'nde villalarının olduğunun belirlenmesi üzerine polis, başta "Angora Evleri" olmak üzere, Doktorlar Yapı Kooperatifi, Beyaz Vadi Konakları, Mesa Koru Sitesi, Acarkent, Beykoz Konakları ve Polonezköy Villaları gibi Ankara ve İstanbul'da bulunan villakentlerde bulunan villaların sahiplerini araştırmaya koyuldu.
Araştırma sonunda Angora Evleri'nde tutuklanan sanıklardan Prof. Dr. Oral'ın kendisi ve oğlu Özay Oral'a ait birer adet, Tera Medikal'in sahibi Mert Aygen'e ait de altı adet villanın olduğu belirlendi. Derviş Oral emniyetteki ifadesinde, oğlu Özay Oral'a ait Angora Evleri'nde henüz inşaatı bitmemiş bir ve eşi ile kendisine ait yine aynı yerde 340 metrekarelik villasının olduğunu belirtmişti.
Hesaba yatırılan dövizler
Araştırmada, Ankara'da onlarca banka şubesinde Oral ailesinin adına yatırmış döviz hesaplarının da olduğu belirlendi.. Bu hesapların çeşitli medikal firmalarca Oral'ın hesabına nakit giriş çıkış olarak yatırıldığı saptandı. Çoğu kim tarafından yatırıldığı belirlenemeyen dövizlerin, kısa bir süre sonra çekilerek hesapların kapatıldığı belirlendi.
Tera Medikal sahibi Mert Aygen'in, Dışbank Kavaklıdere Şubesi nezdindeki şahsi hesabının yanısıra firma hesabından ve Tera Medikal ortaklarından Okan Gultan'ın hesabından muhtelif tarihlerde çekilen, toplamı 14 bin 850 doları bulan paraların, çekildiği gün, aynı saat ve aynı dakikada Derviş Oral'a ait hesaplara yatırıldığı belirlendi. Böylece gerçekleştirilen kasa-mahsup işlemi ile hesaplar arasındaki irtibatın koparılmaya, dolayısıyla bu kişinin hesabına gönderilen paraların gizlenmeye çalışıldığı dikkat çekti.
Öte yandan Ankara DGM Savcısı Ömer Süha Aldan, operasyonda sıranın ortopedi bölümüne geldiğini söyledi. Aldan, "Bu bölüm ile ilgili elimizde çok sağlam deliller var" dedi.
http://yenisafak.com.tr/arsiv/2003/mayis/01/g6.html
Neşter Operasyonu'na adı karışan Prof. Dr. Derviş Oral'ın tutuklanmasının ardından, başta "Angora Evleri" olmak üzere Ankara ve İstanbul'da bulunan villakentler, mercek altına alındı.
Neşter Operasyonu'na adı karışan KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın özel doktoru ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. Derviş Oral'ın tutuklanmasının ardından, polis Türkiye'nin gizli zenginlerini araştırmaya başladı. Operasyonun üçüncü ayağında tutuklanan birçok sanığın, Türkiye'nin en büyük uydu kenti olan Angora Evleri'nde villalarının olduğunun belirlenmesi üzerine polis, başta "Angora Evleri" olmak üzere, Doktorlar Yapı Kooperatifi, Beyaz Vadi Konakları, Mesa Koru Sitesi, Acarkent, Beykoz Konakları ve Polonezköy Villaları gibi Ankara ve İstanbul'da bulunan villakentlerde bulunan villaların sahiplerini araştırmaya koyuldu.
Araştırma sonunda Angora Evleri'nde tutuklanan sanıklardan Prof. Dr. Oral'ın kendisi ve oğlu Özay Oral'a ait birer adet, Tera Medikal'in sahibi Mert Aygen'e ait de altı adet villanın olduğu belirlendi. Derviş Oral emniyetteki ifadesinde, oğlu Özay Oral'a ait Angora Evleri'nde henüz inşaatı bitmemiş bir ve eşi ile kendisine ait yine aynı yerde 340 metrekarelik villasının olduğunu belirtmişti.
Hesaba yatırılan dövizler
Araştırmada, Ankara'da onlarca banka şubesinde Oral ailesinin adına yatırmış döviz hesaplarının da olduğu belirlendi.. Bu hesapların çeşitli medikal firmalarca Oral'ın hesabına nakit giriş çıkış olarak yatırıldığı saptandı. Çoğu kim tarafından yatırıldığı belirlenemeyen dövizlerin, kısa bir süre sonra çekilerek hesapların kapatıldığı belirlendi.
Tera Medikal sahibi Mert Aygen'in, Dışbank Kavaklıdere Şubesi nezdindeki şahsi hesabının yanısıra firma hesabından ve Tera Medikal ortaklarından Okan Gultan'ın hesabından muhtelif tarihlerde çekilen, toplamı 14 bin 850 doları bulan paraların, çekildiği gün, aynı saat ve aynı dakikada Derviş Oral'a ait hesaplara yatırıldığı belirlendi. Böylece gerçekleştirilen kasa-mahsup işlemi ile hesaplar arasındaki irtibatın koparılmaya, dolayısıyla bu kişinin hesabına gönderilen paraların gizlenmeye çalışıldığı dikkat çekti.
Öte yandan Ankara DGM Savcısı Ömer Süha Aldan, operasyonda sıranın ortopedi bölümüne geldiğini söyledi. Aldan, "Bu bölüm ile ilgili elimizde çok sağlam deliller var" dedi.
http://yenisafak.com.tr/arsiv/2003/mayis/01/g6.html
'Neşter'de İlginç Adres Aynı: Mesa Koru Sitesi Sardunya Blokları
PROF.DR. DERVİŞ ORAL'IN AİLESİNİ BİLİMSEL GEZİ ADI ALTINDA TATİLE GÖTÜRDÜĞÜ BELİRLENDİ
SSK'ya tıbbi malzeme alımında yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla başlatılan Neşter Operasyonu davası açıldı.Ankara DGM Savcısı Ömer Süha Aldan tarafından açılan davanın iddianamesinde, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın doktoru Prof.Dr. Derviş Oral hakkında yeminli banka murakıplarının yazdığı rapor yer aldı. Raporda, şunlara yer verildi:
22 Mayıs 2003 Perşembe 00:28
EDA HAN
ANKARA - SSK'ya tıbbi malzeme alımında yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla başlatılan Neşter Operasyonu davası açıldı.
Ankara DGM Savcısı Ömer Süha Aldan tarafından açılan davanın iddianamesinde, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın doktoru Prof.Dr. Derviş Oral hakkında yeminli banka murakıplarının yazdığı rapor yer aldı. Raporda, şunlara yer verildi:
"Doktor Derviş Oral, eşi ve oğlu adına farklı banka şubelerinde çok miktarda hesapların bulunduğu, bu hesaplara nakit paralar yatırıldığı, ancak, bu paraların kim tarafından yatırıldığının tespitinin zor olduğu, adı geçenin Dışbank Kavaklıdere'deki hesabına Tera firması sahibi Mert Aygen tarafından değişik tarihlerde 7 bin 500 dolar, Tera firması hesabından 2 bin 850 dolar, Okan Gültan isimli şahsın hesabından ise 4 bin 500 dolar para girişinin olduğu, bu işlemler yapılırken hesaplardan nakit çıkış ve nakit giriş (dahili kasa mahsup yöntemi) kullanılarak söz konusu para hareketlerinin ileride yapılacak bir denetim sırasında gizlenmesi amacıyla yapıldığı, bu hesapların incelenmesi sırasında banka yetkilileri tarafından hesapların gizlenmeye çalışıldığı, Derviş Oral'ın eşi Havva Oral'ın bazı kredi kartı borç ödemelerinin firmalarca yapıldığı, ayrıca Ankara Beytepe'de bulunan Angora Evleri'nden almış olduğu konutların senet ödemelerinin Meday firması elemanları Yusuf Yener, Selçuk Salur ve Tekin Kutlu tarafından yatırıldığı,
yine aynı şekilde adı geçen doktorun halen ikamet ettiği evinin 2000-2003 yılları arasındaki apartman aidatlarının tamamının Meday firması elemanlarınca yatırıldığı tespit edilmiş, diğer yandan adı geçen doktorun Mesa firmasından satın aldığı Ankara Mesa Koru Sitesi Sardunya Blokları'ndaki gayrimenkule ait tapunun tapu dairesinden alımının da Meday firması ortağı Salih Uğur tarafından gerçekleştirildiği
belirtilmiştir."
Aldan, iddianamesinde Oral'ın uçak bedellerini de olağan karşılamak doğru olmayacağını belirterek, "Sanığın tüm ailesinin bilimsel çalışma adı altında gezilere götürüldükleri görülmektedir. Bunu da olağan promosyon gideri saymak ta mümkün değildir" dedi.
Sanığa çok miktarda Meday, Medim, Onmed ve Tera firmalarınca yapılan ödemeler bulunduğuna dikkat çeken Savcı Aldan, bu ödemelere ilişkin sanığın savunmalarını şöyle değerlendirdi:
"Sanık firma ortakları ve çalışanlarının işlerinin yoğunluğu dolayısıyla kendisine ait bazı ödemeleri yaptıklarını, ancak bu ödemelerin tümünün parasını firmaya ödediğini savunmaktadır.
Malzeme kullanım karşılığı pek çok menfaat temin eden sanığın bu savunması doğru değildir. Kaldı ki, firma ortaklarına harcama karşılığını ödediğine ilişkin bir belge ibraz edememiş, hatta tanık bile gösterememiştir. Kaldı ki sanığa ait özel ödeme bilgileri firmanın kayıtlarında ne aramaktadır? Yine sanık Salih Uğur her zaman ödeme yapılacak aşamada sanıktan parayı önceden aldığını öne sürmekte ise de, firma çalışanlarından Selçuk Salur sanığın ödemelerine ilişkin olarak Salih Uğur'un bir dosya tuttuğunu, sanığın kooperatif ödemelerinden bir bölümünün parasının bu dosyada hazır halde bulunduğunu, bazen de Salih Uğur'un talebi doğrultusunda firmanın kasasından alarak yatırdığını söylemesi karşısında, gerek sanığın ve gerekse diğer sanık Salih Uğur'un beyanlarının gerçeği yansıtmadığı dolayısıyla malzeme kullanmanın karşılığı olarak sanığın kooperatif ödemelerinin Meday firmasınca ödendiği anlaşılmaktadır.
Bunun yanında sanık Mert Aygen'in toplam 7 bin 500 dolar tutarındaki sanığın hesabına yaptığı havalelerin kira bedeli olduğu öne sürülmüştür.
Oysa gerek site yöneticisi Mustafa Şan Kızılkaya ve gerekse site müdürü Sait Akata'nın beyanlarıyla, Mert Aygen'in sitede bulunan sanığın evinde kiracı olarak kalmadığı anlaşılmıştır. O dönemde evde oturan kişi yine bir medikal firma çalışanı olan Serdar Tümerdem'dir.
Bilahare eve Turgay Topuz taşınmıştır. Turgay Topuz sitenin yöneticisi ve müdürüne sanık Mert Aygen'in kirada oturduğuna dair sahte belge almak için baskı yapmış, yine avukat olduklarını belirten kişilerce, site bekçisi yönetici ve site müdürünün adreslerini vermediği için tehdit edilmiştir. Kaldı ki, evin şu anki kirası site idaresinden alınan bilgiye göre, 400 milyon lira civarındadır. Dolayısıyla 750 dolar ev kirası olarak nitelense dahi, evin rayiç değerine göre oldukça fahiştir.
Öte yandan, sanıklar tarafından evin 1998 yılı içinde kiralandığı belirtilmektedir.Yine ibraz edilen bir banka dekontu fotokopisinde Mert Aygen'in kira bedeli olduğu kaydı bulunmaktadır. Emniyet görevlileri ile banka murakıplarınca banka şubesine bizzat gidilerek araştırma yapılmasına rağmen, böyle bir ödeme dekontuna rastlanmamıştır. Kaldı ki, madem eve 1998 yılı içinde taşınıldı ise, neden 14.01.1998 tarihli banka dekontunda Ocak 1997 tarihinin yani eve taşınılmasından bir öncesinin kira bedeli teslimatı yazılmıştır?
Sanıklardan Handan Aygen'in beyanına göre, Mert Aygen'in eve taşınma tarihi 1998 yılının sonudur. O halde daha ev kiralanmadan mı kirası ödenmeye başlanmıştır? Ev kirası belli aralıklarla yapılan ödemelerdir. Bir evde yaklaşık 2 yıl oturmaya karşılık ödemeler olağan ev kirası ödemesine ilişkin, sürelerle yapılmamıştır. Aslında Tera firmasında elde edilen bir klasördeki dekontlar üzerine sanık Handan Aygen tarafından alınan "3 stent Derviş" gibi notlar gerçeği ortaya koymaktadır.
Yapılan anlaşmalara göre değişmekle beraber, firmalar hekimlere kullandıkları malzeme başı haksız çıkar sağlamakta ve stent başına 250 dolar vermektedirler. Dolayısıyla sanık Derviş Oral'a 750 dolar şeklinde yapılan ödemeler kira değil, her 3stent uygulaması karşılığında yapılan haksız çıkardır."
(...)
http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=85493
SSK'ya tıbbi malzeme alımında yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla başlatılan Neşter Operasyonu davası açıldı.Ankara DGM Savcısı Ömer Süha Aldan tarafından açılan davanın iddianamesinde, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın doktoru Prof.Dr. Derviş Oral hakkında yeminli banka murakıplarının yazdığı rapor yer aldı. Raporda, şunlara yer verildi:
22 Mayıs 2003 Perşembe 00:28
EDA HAN
ANKARA - SSK'ya tıbbi malzeme alımında yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla başlatılan Neşter Operasyonu davası açıldı.
Ankara DGM Savcısı Ömer Süha Aldan tarafından açılan davanın iddianamesinde, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın doktoru Prof.Dr. Derviş Oral hakkında yeminli banka murakıplarının yazdığı rapor yer aldı. Raporda, şunlara yer verildi:
"Doktor Derviş Oral, eşi ve oğlu adına farklı banka şubelerinde çok miktarda hesapların bulunduğu, bu hesaplara nakit paralar yatırıldığı, ancak, bu paraların kim tarafından yatırıldığının tespitinin zor olduğu, adı geçenin Dışbank Kavaklıdere'deki hesabına Tera firması sahibi Mert Aygen tarafından değişik tarihlerde 7 bin 500 dolar, Tera firması hesabından 2 bin 850 dolar, Okan Gültan isimli şahsın hesabından ise 4 bin 500 dolar para girişinin olduğu, bu işlemler yapılırken hesaplardan nakit çıkış ve nakit giriş (dahili kasa mahsup yöntemi) kullanılarak söz konusu para hareketlerinin ileride yapılacak bir denetim sırasında gizlenmesi amacıyla yapıldığı, bu hesapların incelenmesi sırasında banka yetkilileri tarafından hesapların gizlenmeye çalışıldığı, Derviş Oral'ın eşi Havva Oral'ın bazı kredi kartı borç ödemelerinin firmalarca yapıldığı, ayrıca Ankara Beytepe'de bulunan Angora Evleri'nden almış olduğu konutların senet ödemelerinin Meday firması elemanları Yusuf Yener, Selçuk Salur ve Tekin Kutlu tarafından yatırıldığı,
yine aynı şekilde adı geçen doktorun halen ikamet ettiği evinin 2000-2003 yılları arasındaki apartman aidatlarının tamamının Meday firması elemanlarınca yatırıldığı tespit edilmiş, diğer yandan adı geçen doktorun Mesa firmasından satın aldığı Ankara Mesa Koru Sitesi Sardunya Blokları'ndaki gayrimenkule ait tapunun tapu dairesinden alımının da Meday firması ortağı Salih Uğur tarafından gerçekleştirildiği
belirtilmiştir."
Aldan, iddianamesinde Oral'ın uçak bedellerini de olağan karşılamak doğru olmayacağını belirterek, "Sanığın tüm ailesinin bilimsel çalışma adı altında gezilere götürüldükleri görülmektedir. Bunu da olağan promosyon gideri saymak ta mümkün değildir" dedi.
Sanığa çok miktarda Meday, Medim, Onmed ve Tera firmalarınca yapılan ödemeler bulunduğuna dikkat çeken Savcı Aldan, bu ödemelere ilişkin sanığın savunmalarını şöyle değerlendirdi:
"Sanık firma ortakları ve çalışanlarının işlerinin yoğunluğu dolayısıyla kendisine ait bazı ödemeleri yaptıklarını, ancak bu ödemelerin tümünün parasını firmaya ödediğini savunmaktadır.
Malzeme kullanım karşılığı pek çok menfaat temin eden sanığın bu savunması doğru değildir. Kaldı ki, firma ortaklarına harcama karşılığını ödediğine ilişkin bir belge ibraz edememiş, hatta tanık bile gösterememiştir. Kaldı ki sanığa ait özel ödeme bilgileri firmanın kayıtlarında ne aramaktadır? Yine sanık Salih Uğur her zaman ödeme yapılacak aşamada sanıktan parayı önceden aldığını öne sürmekte ise de, firma çalışanlarından Selçuk Salur sanığın ödemelerine ilişkin olarak Salih Uğur'un bir dosya tuttuğunu, sanığın kooperatif ödemelerinden bir bölümünün parasının bu dosyada hazır halde bulunduğunu, bazen de Salih Uğur'un talebi doğrultusunda firmanın kasasından alarak yatırdığını söylemesi karşısında, gerek sanığın ve gerekse diğer sanık Salih Uğur'un beyanlarının gerçeği yansıtmadığı dolayısıyla malzeme kullanmanın karşılığı olarak sanığın kooperatif ödemelerinin Meday firmasınca ödendiği anlaşılmaktadır.
Bunun yanında sanık Mert Aygen'in toplam 7 bin 500 dolar tutarındaki sanığın hesabına yaptığı havalelerin kira bedeli olduğu öne sürülmüştür.
Oysa gerek site yöneticisi Mustafa Şan Kızılkaya ve gerekse site müdürü Sait Akata'nın beyanlarıyla, Mert Aygen'in sitede bulunan sanığın evinde kiracı olarak kalmadığı anlaşılmıştır. O dönemde evde oturan kişi yine bir medikal firma çalışanı olan Serdar Tümerdem'dir.
Bilahare eve Turgay Topuz taşınmıştır. Turgay Topuz sitenin yöneticisi ve müdürüne sanık Mert Aygen'in kirada oturduğuna dair sahte belge almak için baskı yapmış, yine avukat olduklarını belirten kişilerce, site bekçisi yönetici ve site müdürünün adreslerini vermediği için tehdit edilmiştir. Kaldı ki, evin şu anki kirası site idaresinden alınan bilgiye göre, 400 milyon lira civarındadır. Dolayısıyla 750 dolar ev kirası olarak nitelense dahi, evin rayiç değerine göre oldukça fahiştir.
Öte yandan, sanıklar tarafından evin 1998 yılı içinde kiralandığı belirtilmektedir.Yine ibraz edilen bir banka dekontu fotokopisinde Mert Aygen'in kira bedeli olduğu kaydı bulunmaktadır. Emniyet görevlileri ile banka murakıplarınca banka şubesine bizzat gidilerek araştırma yapılmasına rağmen, böyle bir ödeme dekontuna rastlanmamıştır. Kaldı ki, madem eve 1998 yılı içinde taşınıldı ise, neden 14.01.1998 tarihli banka dekontunda Ocak 1997 tarihinin yani eve taşınılmasından bir öncesinin kira bedeli teslimatı yazılmıştır?
Sanıklardan Handan Aygen'in beyanına göre, Mert Aygen'in eve taşınma tarihi 1998 yılının sonudur. O halde daha ev kiralanmadan mı kirası ödenmeye başlanmıştır? Ev kirası belli aralıklarla yapılan ödemelerdir. Bir evde yaklaşık 2 yıl oturmaya karşılık ödemeler olağan ev kirası ödemesine ilişkin, sürelerle yapılmamıştır. Aslında Tera firmasında elde edilen bir klasördeki dekontlar üzerine sanık Handan Aygen tarafından alınan "3 stent Derviş" gibi notlar gerçeği ortaya koymaktadır.
Yapılan anlaşmalara göre değişmekle beraber, firmalar hekimlere kullandıkları malzeme başı haksız çıkar sağlamakta ve stent başına 250 dolar vermektedirler. Dolayısıyla sanık Derviş Oral'a 750 dolar şeklinde yapılan ödemeler kira değil, her 3stent uygulaması karşılığında yapılan haksız çıkardır."
(...)
http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=85493
Vuran vurana :Reçete, stent, kalp pili... vurgunu
"Neşter Operasyonu"nun Ortaya Çıkardığı Gerçek: Hastanelelerde Vurgun Çeteleri Oluşturuldu..
***
Reçete vurgunu
Birol Uzunay
AKSİYON dergisi
Sayı: 472
22.12.2003
Dokuz kalem sağlık cihazına Türkiye"nin ödediği rakam, Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı"nın raporuna göre tam 3 katrilyon lira. Bu rakam etrafında yapılan sağlık savaşlarının en büyük özelliği, ithalatçı firmaların kendi aralarında rekabet etmek yerine sosyal güvenlik firmalarına karşı saf tutmaları.
Elindeki reçeteyle, yan yana dizilmiş eczaneleri dolaştıktan sonra yanıma gelen bir hastanın, "Doktorlara imzalattım. Elimde 5 milyar liralık reçete var. Bu eczaneler yüzde 7 veriyor. Yüzde 10 vereni bulsam, reçeteyi verip ilacı almadan gideceğim" sözlerini duyunca şaşırmıştım. Öyle ya, Türkiye"de hastalar ilaç alamadıkları için ölmezler miydi! Reçetesiyle para kazanan insanlar da mı var?
Türkiye"deki sağlık sektörünü özetleyen bu sözleri biraz araştırınca karşımıza dev bir yolsuzluk zinciri çıktı. Banka ve enerji yolsuzluklarına taş çıkartan sağlık sektöründeki yolsuzluklara milyonlarca hasta bilerek ya da bilmeyerek alet oluyor.
***
Doktor, tıbbi araç firması, eczane, hasta dörtgeninde dönen yolsuzlukların en acısı ise komisyon karşılığında yurtdışından getirilen ilaçların fakir hastalar üzerinde denenmesi oluyor...
Türk sosyal güvenlik sistemi felç. Türk hastası kobay olurken, bu sistemden zengin olanların kimliği ise çok açık.
Ve işte devlet raporlarında 7 milyar dolar olarak açıklanan, fakirliğimizin en büyük sebeplerinden sayılabilecek bir yolsuzluk zincirinin kahramanları...
Türkiye 9 tıbbi ilacın narına fakirlik çekiyor
Sağlık Bakanlığı raporlarına göre sektördeki yıllık 14 milyar dolarlık cironun büyük kısmı ithal ilaçlara ve sağlık cihazlarına gidiyor. İthal edilen ilaç ve sağlık cihazlarının da yüzde 98"ini devlete ait sosyal güvenlik kuruluşları alıyor. Türkiye"ye ağırlıklı olarak 50 bin adet ithal sağlık cihazı ve ilacı geliyor. Ancak Türkiye ekonomisini zora sokan tıbbi malzeme sayısı ise sadece 9 kalem.
Dokuz kalem sağlık cihazına Türkiye"nin ödediği rakam Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı"nın raporuna göre, tam 3 katrilyon lira. Devletin resmi belgelerinden aldığımız bu 3 katrilyon liralık tutarın etrafında ise tam anlamıyla "sağlık savaşları" yapılıyor.
Koroner stent, kalp pili, kalp kapağı, atroskopi, omurga implantı, eklem implantı, external fixatör, plak-çivi ve kemik yıkama sistemlerine ödenen para tüm sağlık sektöründe ilaç ve tıbbi malzemeye ödenen paranın yüzde 80"ini oluşturuyor. Firmaların amacı bu malzemelerin toplu alımdan çıkarılmasını sağlamak ve sosyal güvenlik kurumlarına yüksek fatura keserek fahiş kârlar elde etmek.
Yukarıdaki malzemeler içinde adı geçen stent, kalp hastalarının damarlarını açmak için kullanılan küçük bir cihaz. Bu cihazın narına Türkiye IMF"ye el açıyor, desek abartmış olmayız. Çünkü stent, 1994"ten 2000"e kadar, SKK"ya 2 bin 450 dolara satılıyordu; bugünse bu rakam 193 dolara indi. Oysa cihaz sadece 25 dolara mal oluyor. Maliyeti 25 dolar olan bir ürünün bilim adamları tarafından temininde güçlük çekilen malzeme sınıfına sokulmasının, akla zarar kârlarla devlete satılmasının ve pazarlıkla alım yollarının açılmasının hesabını kimse vermiyor!
Stent isimli kalp cihazının sağlık sektörü için nasıl önemli hale getirildiğini rakamlar ispatlıyor: 1992-1997 döneminde sadece 3 bin 500 stent kullanan Türkiye; 1999 ile 2002"de 70 bin stent ithal etti. 2003 Ocak ayında Neşter Operasyonu başlayınca, kullanılan stent sayısı tam dörtte üç oranında düştü.
28 bin dolara satılan defibrilatörler ile 40 dolara satılan kalp pilleri ve AICD cihazları yolsuzluğun diğer kaynaklarını oluşturdu. Bir örnek daha vermek gerekirse, halen Polonya"da bir AICD"nin satış fiyatı 2 bin dolar. Aynı ürün Türk devletine 40 bin dolara varan fiyatlarla satıldı. Bütün dünyada kalp kapaklarının fiyatı 300 dolar iken, Türk hastaları aynı kapakları bin 500 dolardan satın alıyor.
İthal ürünler yolsuzluğun ana kaynağı oldu
Tıbbi ithalatın çok kazandırmasıyla Türkiye, ithal ilaç ve araçlar için cennet bir ülke oldu. 1980"de sadece 109 milyon dolarlık tıbbi ithalat yapan Türkiye, 1997 yılında 1.657 milyar dolarlık ithalat yaptı. Bugünkü rakamlar ise daha da vahim: 2003 yılındaki toplam tedavi gideri ödemesi 14 katrilyon TL. Bu rakamın tam 5 katrilyon lirası ithal tıbbi malzemelere ait.
1998 ile 2001 arasındaki ithal malzemelerin artış oranı bazen o kadar abartıldı ki yolsuzluğu araştırmaya bile gerek kalmıyor. İşte bir örnek: Eklem implantında (protez) Balıkesir SSK Hastanesi"nde 2001 yılında 2000 yılına göre uygulama artış oranı yüzde 600. Ne bu hastanede ameliyat yapacak hekim sayısı artmış, ne de birden bire Balıkesir"de yaşayanların eklemlerinde olağanüstü bir arıza baş göstermiş. Bu durum resmi belgelerde şu cümleyle özetleniyor: "Hekimlerin, malzeme kullanım başına menfaat temin etmeleri Balıkesir"de protez sayısını artırdı."
Neşter Operasyonunun alt yapısını oluşturan uzmanlara göre; yerli üretim protezin 2 milyar, ithal protezin ise 10 milyar liraya satıldığı ve malzeme tercihinin hekime bırakıldığı bir sistemde yolsuzluk yapılmaması çok zor.
Doktor komisyon alır; zararı Türkiye öder
Hastane koridorlarında görmeye alıştığımız ilaç ve medikal firmalarının temsilcilerinin maliyeti oldukça ağır. Hastalar gereksiz ve pahalı ilaç alıyor; Türk sosyal güvenlik sistemi doktorların "pirim aşkı" yüzünden büyük zarar görüyor.
1999-2000 ve 2001 yıllarında, sadece incelenen distribütör firma ve bayilerinin ödediği komisyon bedeli 13 trilyon lira. 2002"de bütün firmaların doktorlara ödediği komisyonun 40 trilyon lira olduğu tahmin ediliyor. Firmaların kendi markalarını tercih etmeleri ve fazla ilaç yazmaları karşılığında verdikleri 40 trilyon liralık komisyon bedelinin Türkiye"ye maliyeti DGM raporuna göre 1 katrilyon lirayı aşıyor!
Sağlık Bakanlığı"nın gizli yaptırdığı ve sonuçlarını açıklamaya çekindiği bir araştırmaya göre doktorların yüzde 72.9"u, promosyon olarak verilen hediyelerden etkilenerek ilaç yazıyor.
Neşter Operasyonu sanıklarından Mehmet Nazif Edin"in hazırladığı bir veri, "komisyon sisteminin" nasıl işlediğini açıkça gösteriyor. Edin"in verilerine göre doktorlara verilen komisyonlar muhasebe kayıtlarına "diğer komisyon" kaydıyla girmiş. Hacettepe Üniversitesi"nden bir hekime yüzde 15 pay verilmiş. Özel Yaşam Hastanesi"ne yüzde 10 hastane komisyonu adı altında bir ödemede bulunulurken, uygulamayı yapan hekime ise malzeme bedelinin yüzde 15"i verilmiş.
Onmed firmasının Ankara"daki hastanelerde doktorlara, hastalarına taktıkları kalp pili karşılığında dağıttığı komisyon ise uzun bir liste halinde.
Yurtdışına götürülen bazı hekimler için firma muhasebe kayıtlarında özel harcırah dosyaları açıldığı belgeleriyle ispatlanmış durumda. Ulaştığımız belgelere göre Medanay Firması, Prof. Dr. Kenan Ömürlü için özel muhasebe kaydı tutuyor.
İlaç fazlalığından hasta ölür mü?
"İlaç ve tıbbi malzeme tüketimini artırmak için, hastalara gereğinden fazla müdahalede bulunuluyor ve bu yolla birçok hasta ölüyor." Bu cümle Sağlık Bakanlığı"nın raporundan alınma. Türkiye"de hastalar sadece tıbbi malzeme yokluğundan dolayı değil, bazen de tıbbi malzemelerin fazlalılığından dolayı ölüyor!
Kalp rahatsızlıkları için bir kalbe birden fazla stent takılması dünyada çok az rastlanan bir durum. Raporlara göre resmi ve özel hastanelerde yapılan uygulamalarda, hekimlerin, bir hastaya dördün çok üzerinde stent uyguladıklarına rastlanıldı. Müfettişlerin yaptıkları araştırmaya göre; firmaların kurumlardan haksız para tahsil edebilmelerine imkan tanımak için doktorlar hastaya gereksiz stent takıyorlar.
Dünyada anjio yapılmasına karar verilen hastaların en çok yüzde 15"inde yanılma söz konusu oluyor. Oysa Türkiye"de özel hastanelerde ve kurum hastanelerinde bu oran yüzde 50"ye kadar yükseliyor. Diğer bir deyişle her iki anjiyodan biri haksız para talep etmek için yapılıyor! Bir anjiyonun sosyal güvenlik kurumlarına maliyeti ise 900 milyon lira.
Büyük bir gaflet olarak yorumlanan bu uygulamadan kaç kişinin öldüğü ise net olarak saptanamamış. Ancak özellikle kalp gibi kontrolü zor olan organlara takılan tıbbi cihazların sayısının abartılarak faturalara yansıtıldığı kesin belgelerle ispatlanmış durumda.
Kamuoyuna açıklanmak istenmeyen araştırmalarda yer alan şu ibareler ise Türkiye"de ölümün ne kadar ucuz olduğunu ispatlıyor: "Halkımızın kaderci yaklaşımları sonucunda "Ne yapalım masada kaldı" halinde olmaları ve bu ölümlerin müdahale ekibinde yer alanların ihbarı dışında kanıtlanmaması dolayısıyla; ölümlerin para hırsına bağlı olduğunu belirlemek zor oluyor."
Özel hastane devlete duacı
Özel hastane yöneticilerinin sağlık soruşturmalarındaki itirafları da sistemdeki çarpıklığı özetliyor: "Kamu kuruluşlarına mecburen kabarık fatura kesmek zorundayız; özel hastane kendi müşterisiyle ayakta kalamaz." Özel hastanelerin "ayakta kalmak" olarak açıkladıkları yolsuzluğun boyutu 1 katrilyon lirayı aşıyor.
Sistem şöyle işliyor. Sosyal güvenlik kurumları özel hastanelerle anlaşarak gönderdiği hastanın tedavi ücretlerini karşılıyor. Yolsuzluklarsa hastaya kullandırılan iyileştirici tıbbi malzemenin kullandırılmasıyla başlıyor. Kullanılan malzemeler normal anlaşma dışında ödeniyor. Özel hastane hekim ve yetkililerinin düzenledikleri raporla ilaç ve tıbbi malzeme firmaları kurum adına ya da hasta adına fatura kesiyor. Sosyal güvenlik kuruluşlarının ve kamu kuruluşlarının ödeyeceği fatura miktarı ise özel hastanenin ilaç ve medikal firmalarından alacağı komisyona göre belirleniyor.
Örneğin özel hastaneler SSK"lı bir hastaya bir adet kalp stenti uyguladıklarında, stenti satan firma SSK"dan bin 715 dolar kazanıyor. Stentin sayısı ve markası ise özel hastanenin insafına kalıyor.
Özellikle kardiyoloji alanındaki tıbbi müdahalelerin büyük çoğunluğu özel hastaneler tarafından yapılır oldu. Sayısal verilere bakıldığında onlarca uzman hekimin görev yaptığı üniversite hastanelerinin yıllık hasta tedavi sayısı özel hastanelerin gerisine düştü!
Rakamlar çok açık: SSK"nın Ankara birimlerince ödemeleri yapılan 3 bin 400 adet stente ilişkin yapılan bir değerlendirmede, stentlerin 2 bin 447 adedinin (yüzde 72) özel hastanelerce, 947 adedinin (yüzde 28) ise üniversite hastanelerince uygulandığı anlaşıldı.
Sadece Bağ-Kur"un 2002 yılı rakamlarına göre, sağlık harcaması 4.5 katrilyon. Kendisine doğrudan bağlı hiç bir tedavi kurumu bulunmayan Bağ-Kur"da, ödemeler tamamıyla tedaviyi yapan sağlık müessesesinin insafına kalıyor.
İhale sistemini bakanlık bile getirtemiyor
14 katrilyon liralık sağlık sektöründe 5 milyar dolarlık şüpheli ithalat yapılıyor. 50 bin çeşit ithal ürünün sadece 9 kalemi 3 katrilyon tutarsa, malzemelerin satın alınma yöntemi de hayati önem taşır. Sağlık kuruluşlarının ihale sistemiyle aldıkları ürün yakın zamana kadar yok denecek kadar azdı. Protokol sistemi denilen ve hastane yöneticileriyle ithalatçıların pazarlığıyla oluşan satın alma sistemi, yolsuzluk zinciri için ideal bir yöntem...
Protokol yöntemi dışında kullanılan yöntem ise daha da vahim. Hastaya malzeme aldırılıyor; fatura devlete çıkartılıyor. Hastaya alması gereken malzemeler, satın alacağı firmalarla birlikte bildiriliyor. Böylece yolsuzluk çarkının içine piyasadaki firmalarla pazarlık gücü olmayan hasta da sokulmuş oluyor.
Dokunulamayan suç örgütleri
Sağlık sektöründe gerçekleşen yolsuzlukların en önemli özelliği işlemlerin bir zincir gibi birbirini takip etmesi ve faturaların devletten tahsil edilmesi için oluşturulan birliktelik. İthalatçı ilaç ve tıbbi cihaz firmaları kendi aralarında rekabet etmiyorlar; çünkü branşlara göre gruplaşmış durumdalar. Hatta Emniyet kaçakçılık ekiplerince ve Cumhuriyet savcılıklarının yaptıkları tespitlere göre silahlı suç örgütü haline gelmiş durumdalar.
Son dönemin bütün sağlık ve çalışma bakanları sağlık sektöründeki suç örgütlerinden bahsetseler de isim vermekte zorlandılar. En net açıklamayı eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan yapmıştı: "İyileştirici nitelikli tıbbi malzeme alımlarına ilişkin olarak ihaleli alım sistemine geçildi. Tıbbi malzeme satıcısı firmaların, aralarında birlik oluşturarak idare ve diğer firmalar üzerinde baskı kurdular ve ihaleler kilitlenme noktasına geldi."
Firmalar için tıbbi malzemenin reçeteli ya da pazarlıkla alımı ve temini zor sınıfına sokulması çok önemli. Cumhuriyet savcılıklarının, emniyetin ve Sağlık Bakanlığı"nın hazırladığı raporlarda ismi geçen örgütlerin en önemlisi Kardiyoloji Çalışma Grubu, SADER, Stent Grubu, PEFİP olarak belirlenmiş. Bu örgütler, 2001 yılından itibaren bir araya gelerek fiyatların aşırı düşmemesi ve geri ödemenin Bakanlar Kurulu kararıyla yok sayılması için toplantılar düzenlemiş.
Örgütler, polis kayıtlarına göre birçok sağlık ihalesini yüksek fiyatlarla ya da rakip firmaları tehdit ederek kilitlemişler. Devlet belgeleriyle suçlanan firmaların isimleri ise şunlar: Sesa, Medim, Onmed, Mutlu Medikim, Medistar, Formed, Light, Ekin Medikal, Remed, Tera, Arte, Anki adlı distribütör firmalar ile bu firmalara bağlı bazı bayiler.
Meslek örgütü olarak kurulmasına rağmen suç örgütüne dönüşen derneklerin en büyük yaptırımı, sağlık sektörünü kilitleyerek ilaç satmamaları. Acil durumdaki hastalara ilaç verilememesi, bir siyasetçi için en zor karar. Bugüne kadar suç örgütlerinin tehdidiyle pazarlıkları geri püskürtebilen bir siyasetçiye rastlanmadı.
Sağlık sektörünü kilitlemek isteyen suç örgütlerinin toplantılarında konuşulan şu cümleler olayın vahametini gösteriyor: "Adnan Menderes Üniversitesi"nden, SESA"ya, emekli bir hasta için pil talebi gelmiştir. Aldığımız karar doğrultusunda bu pilin temini reddedilmiştir. Bu malzemeleri, özellikle acil hastalar için alacaklarmış. Bu sektörde binlerce insan yaşayacaksa 1-2 kişi ölebilir. Firmalar, Emekli Sandığı ve resmi kurumlara bağlı hastalar için üniversite ve devlet hastanelerine hiçbir surette teklif vermeyecekler ve açtıkları ihalelere katılmayacaklardır. Çünkü firmaların asıl elde etmek istediği sonuç, bu kurumlarda yatan emekli ve resmi kurum hastaları için reçete uygulamasına bir an önce geçilmesidir." SADER Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda Kardiyoloji Çalışma Grubu Başkanı olan İbrahim Erdoğan"ın bu emirleri yerine getirildi ve Türkiye kalp pili bulamayan bir ülke konumuna düşürüldü.
Firmaların aldıkları ortak kararlar doğrultusunda malzeme satışını durdurmaları sonucu, Sağlık ve Maliye bakanlıkları fiyat indirme kararlılığından vazgeçmek zorunda kaldı. Bugüne kadar çeşitli bakanlıkların hazırladığı 8 fiyat düzenlemesi, "mal satmayız" tehdidiyle geri çekildi.
Fakirsen kobaysın!
Hem İsrail hem de Almanya vatandaşı olan ve Türkiye"de yaşayan Chava Johanna Bondy"nin evinde bulunan belgeler, fakir Türk hastalarının kobay olarak kullanıldığını açıkça delillendiriyor.
Bondy"nin evinde yapılan aramada ele geçirilen bilgilere göre, çeşitli illerdeki sağlık kuruluşlarında bilimsel çalışmalar yapılmış. İlaç üreticisi Ela Medikal isimli firmanın malî desteğiyle Türk hastalar üzerinde izinsiz ilaç denenmiş. Rapora göre fakir hastalar üzerinde yapılan izinsiz denemeler, İsrail kökenli firmalar tarafından gerçekleştirilmiş.
Elde edilen dokümanlarda, üzerlerinde bilimsel çalışma yapıldığı belirtilen çok sayıda kişinin öldüklerine ilişkin listeler ele geçirilmiş. Neşter Operasyonunda tutuklanan Barbaros Dokumacı isimli ilaç pazarlamacısının yaptığı telefon görüşmelerinin ve sattığı ilaçların incelenmesi sonucu kalp hastalarına standartlara uymayan yüzlerce tıbbı cihaz ve ilaç satıldığı ortaya çıkmış durumda.
Uluslararası ilaç firmalarının büyük bölümü, fakir insanları az gelişmiş üçüncü dünya ülkesi insanı gibi görüp bunlar üzerinde izinsiz deney yapıyor. Hekimler de bu durumu bir kazanç kapısı olarak görüyor!
Uluslararası ilaç firmalarından aldıkları ücretlerle Türk hastaları "kobay" haline getiren doktorların sayısının hayli fazla olduğu belirtiliyor.
İsmi açıklanmayan bir doktorun aynı iğneyle tam 6 ölüme sebebiyet verdiği biliniyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı"nın raporlarına göre doktorlar, Türk hastalara uyguladıkları "kobay" muamelesinden sonra şu paraları kazanıyor: Kalbe takılan stent başına 250 dolar, kalp pili başına 500 ve ICD başına da bin 500 dolar.
Chava Johanna Bondy"nin evinde ele geçirilen belgelerden biri Çalışma Planı Özeti. Bu belge Ela Medikal adlı üretici firmaya yönelik düzenlenmiş.
Raporda; SSK"nın fiyat belirlemede etken olduğu, fiyatların düşük olduğu, özel hastaneleri hedef seçip hekimlerle ikili ilişkiye girmek gerektiği, fiyat düşüşünü durdurmak için hekimlerin işin içine sokulması yönünde çaba gösterilmesinin zorunlu olduğu ifade ediliyor.
http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=3292
***
Reçete vurgunu
Birol Uzunay
AKSİYON dergisi
Sayı: 472
22.12.2003
Dokuz kalem sağlık cihazına Türkiye"nin ödediği rakam, Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı"nın raporuna göre tam 3 katrilyon lira. Bu rakam etrafında yapılan sağlık savaşlarının en büyük özelliği, ithalatçı firmaların kendi aralarında rekabet etmek yerine sosyal güvenlik firmalarına karşı saf tutmaları.
Elindeki reçeteyle, yan yana dizilmiş eczaneleri dolaştıktan sonra yanıma gelen bir hastanın, "Doktorlara imzalattım. Elimde 5 milyar liralık reçete var. Bu eczaneler yüzde 7 veriyor. Yüzde 10 vereni bulsam, reçeteyi verip ilacı almadan gideceğim" sözlerini duyunca şaşırmıştım. Öyle ya, Türkiye"de hastalar ilaç alamadıkları için ölmezler miydi! Reçetesiyle para kazanan insanlar da mı var?
Türkiye"deki sağlık sektörünü özetleyen bu sözleri biraz araştırınca karşımıza dev bir yolsuzluk zinciri çıktı. Banka ve enerji yolsuzluklarına taş çıkartan sağlık sektöründeki yolsuzluklara milyonlarca hasta bilerek ya da bilmeyerek alet oluyor.
***
Doktor, tıbbi araç firması, eczane, hasta dörtgeninde dönen yolsuzlukların en acısı ise komisyon karşılığında yurtdışından getirilen ilaçların fakir hastalar üzerinde denenmesi oluyor...
Türk sosyal güvenlik sistemi felç. Türk hastası kobay olurken, bu sistemden zengin olanların kimliği ise çok açık.
Ve işte devlet raporlarında 7 milyar dolar olarak açıklanan, fakirliğimizin en büyük sebeplerinden sayılabilecek bir yolsuzluk zincirinin kahramanları...
Türkiye 9 tıbbi ilacın narına fakirlik çekiyor
Sağlık Bakanlığı raporlarına göre sektördeki yıllık 14 milyar dolarlık cironun büyük kısmı ithal ilaçlara ve sağlık cihazlarına gidiyor. İthal edilen ilaç ve sağlık cihazlarının da yüzde 98"ini devlete ait sosyal güvenlik kuruluşları alıyor. Türkiye"ye ağırlıklı olarak 50 bin adet ithal sağlık cihazı ve ilacı geliyor. Ancak Türkiye ekonomisini zora sokan tıbbi malzeme sayısı ise sadece 9 kalem.
Dokuz kalem sağlık cihazına Türkiye"nin ödediği rakam Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı"nın raporuna göre, tam 3 katrilyon lira. Devletin resmi belgelerinden aldığımız bu 3 katrilyon liralık tutarın etrafında ise tam anlamıyla "sağlık savaşları" yapılıyor.
Koroner stent, kalp pili, kalp kapağı, atroskopi, omurga implantı, eklem implantı, external fixatör, plak-çivi ve kemik yıkama sistemlerine ödenen para tüm sağlık sektöründe ilaç ve tıbbi malzemeye ödenen paranın yüzde 80"ini oluşturuyor. Firmaların amacı bu malzemelerin toplu alımdan çıkarılmasını sağlamak ve sosyal güvenlik kurumlarına yüksek fatura keserek fahiş kârlar elde etmek.
Yukarıdaki malzemeler içinde adı geçen stent, kalp hastalarının damarlarını açmak için kullanılan küçük bir cihaz. Bu cihazın narına Türkiye IMF"ye el açıyor, desek abartmış olmayız. Çünkü stent, 1994"ten 2000"e kadar, SKK"ya 2 bin 450 dolara satılıyordu; bugünse bu rakam 193 dolara indi. Oysa cihaz sadece 25 dolara mal oluyor. Maliyeti 25 dolar olan bir ürünün bilim adamları tarafından temininde güçlük çekilen malzeme sınıfına sokulmasının, akla zarar kârlarla devlete satılmasının ve pazarlıkla alım yollarının açılmasının hesabını kimse vermiyor!
Stent isimli kalp cihazının sağlık sektörü için nasıl önemli hale getirildiğini rakamlar ispatlıyor: 1992-1997 döneminde sadece 3 bin 500 stent kullanan Türkiye; 1999 ile 2002"de 70 bin stent ithal etti. 2003 Ocak ayında Neşter Operasyonu başlayınca, kullanılan stent sayısı tam dörtte üç oranında düştü.
28 bin dolara satılan defibrilatörler ile 40 dolara satılan kalp pilleri ve AICD cihazları yolsuzluğun diğer kaynaklarını oluşturdu. Bir örnek daha vermek gerekirse, halen Polonya"da bir AICD"nin satış fiyatı 2 bin dolar. Aynı ürün Türk devletine 40 bin dolara varan fiyatlarla satıldı. Bütün dünyada kalp kapaklarının fiyatı 300 dolar iken, Türk hastaları aynı kapakları bin 500 dolardan satın alıyor.
İthal ürünler yolsuzluğun ana kaynağı oldu
Tıbbi ithalatın çok kazandırmasıyla Türkiye, ithal ilaç ve araçlar için cennet bir ülke oldu. 1980"de sadece 109 milyon dolarlık tıbbi ithalat yapan Türkiye, 1997 yılında 1.657 milyar dolarlık ithalat yaptı. Bugünkü rakamlar ise daha da vahim: 2003 yılındaki toplam tedavi gideri ödemesi 14 katrilyon TL. Bu rakamın tam 5 katrilyon lirası ithal tıbbi malzemelere ait.
1998 ile 2001 arasındaki ithal malzemelerin artış oranı bazen o kadar abartıldı ki yolsuzluğu araştırmaya bile gerek kalmıyor. İşte bir örnek: Eklem implantında (protez) Balıkesir SSK Hastanesi"nde 2001 yılında 2000 yılına göre uygulama artış oranı yüzde 600. Ne bu hastanede ameliyat yapacak hekim sayısı artmış, ne de birden bire Balıkesir"de yaşayanların eklemlerinde olağanüstü bir arıza baş göstermiş. Bu durum resmi belgelerde şu cümleyle özetleniyor: "Hekimlerin, malzeme kullanım başına menfaat temin etmeleri Balıkesir"de protez sayısını artırdı."
Neşter Operasyonunun alt yapısını oluşturan uzmanlara göre; yerli üretim protezin 2 milyar, ithal protezin ise 10 milyar liraya satıldığı ve malzeme tercihinin hekime bırakıldığı bir sistemde yolsuzluk yapılmaması çok zor.
Doktor komisyon alır; zararı Türkiye öder
Hastane koridorlarında görmeye alıştığımız ilaç ve medikal firmalarının temsilcilerinin maliyeti oldukça ağır. Hastalar gereksiz ve pahalı ilaç alıyor; Türk sosyal güvenlik sistemi doktorların "pirim aşkı" yüzünden büyük zarar görüyor.
1999-2000 ve 2001 yıllarında, sadece incelenen distribütör firma ve bayilerinin ödediği komisyon bedeli 13 trilyon lira. 2002"de bütün firmaların doktorlara ödediği komisyonun 40 trilyon lira olduğu tahmin ediliyor. Firmaların kendi markalarını tercih etmeleri ve fazla ilaç yazmaları karşılığında verdikleri 40 trilyon liralık komisyon bedelinin Türkiye"ye maliyeti DGM raporuna göre 1 katrilyon lirayı aşıyor!
Sağlık Bakanlığı"nın gizli yaptırdığı ve sonuçlarını açıklamaya çekindiği bir araştırmaya göre doktorların yüzde 72.9"u, promosyon olarak verilen hediyelerden etkilenerek ilaç yazıyor.
Neşter Operasyonu sanıklarından Mehmet Nazif Edin"in hazırladığı bir veri, "komisyon sisteminin" nasıl işlediğini açıkça gösteriyor. Edin"in verilerine göre doktorlara verilen komisyonlar muhasebe kayıtlarına "diğer komisyon" kaydıyla girmiş. Hacettepe Üniversitesi"nden bir hekime yüzde 15 pay verilmiş. Özel Yaşam Hastanesi"ne yüzde 10 hastane komisyonu adı altında bir ödemede bulunulurken, uygulamayı yapan hekime ise malzeme bedelinin yüzde 15"i verilmiş.
Onmed firmasının Ankara"daki hastanelerde doktorlara, hastalarına taktıkları kalp pili karşılığında dağıttığı komisyon ise uzun bir liste halinde.
Yurtdışına götürülen bazı hekimler için firma muhasebe kayıtlarında özel harcırah dosyaları açıldığı belgeleriyle ispatlanmış durumda. Ulaştığımız belgelere göre Medanay Firması, Prof. Dr. Kenan Ömürlü için özel muhasebe kaydı tutuyor.
İlaç fazlalığından hasta ölür mü?
"İlaç ve tıbbi malzeme tüketimini artırmak için, hastalara gereğinden fazla müdahalede bulunuluyor ve bu yolla birçok hasta ölüyor." Bu cümle Sağlık Bakanlığı"nın raporundan alınma. Türkiye"de hastalar sadece tıbbi malzeme yokluğundan dolayı değil, bazen de tıbbi malzemelerin fazlalılığından dolayı ölüyor!
Kalp rahatsızlıkları için bir kalbe birden fazla stent takılması dünyada çok az rastlanan bir durum. Raporlara göre resmi ve özel hastanelerde yapılan uygulamalarda, hekimlerin, bir hastaya dördün çok üzerinde stent uyguladıklarına rastlanıldı. Müfettişlerin yaptıkları araştırmaya göre; firmaların kurumlardan haksız para tahsil edebilmelerine imkan tanımak için doktorlar hastaya gereksiz stent takıyorlar.
Dünyada anjio yapılmasına karar verilen hastaların en çok yüzde 15"inde yanılma söz konusu oluyor. Oysa Türkiye"de özel hastanelerde ve kurum hastanelerinde bu oran yüzde 50"ye kadar yükseliyor. Diğer bir deyişle her iki anjiyodan biri haksız para talep etmek için yapılıyor! Bir anjiyonun sosyal güvenlik kurumlarına maliyeti ise 900 milyon lira.
Büyük bir gaflet olarak yorumlanan bu uygulamadan kaç kişinin öldüğü ise net olarak saptanamamış. Ancak özellikle kalp gibi kontrolü zor olan organlara takılan tıbbi cihazların sayısının abartılarak faturalara yansıtıldığı kesin belgelerle ispatlanmış durumda.
Kamuoyuna açıklanmak istenmeyen araştırmalarda yer alan şu ibareler ise Türkiye"de ölümün ne kadar ucuz olduğunu ispatlıyor: "Halkımızın kaderci yaklaşımları sonucunda "Ne yapalım masada kaldı" halinde olmaları ve bu ölümlerin müdahale ekibinde yer alanların ihbarı dışında kanıtlanmaması dolayısıyla; ölümlerin para hırsına bağlı olduğunu belirlemek zor oluyor."
Özel hastane devlete duacı
Özel hastane yöneticilerinin sağlık soruşturmalarındaki itirafları da sistemdeki çarpıklığı özetliyor: "Kamu kuruluşlarına mecburen kabarık fatura kesmek zorundayız; özel hastane kendi müşterisiyle ayakta kalamaz." Özel hastanelerin "ayakta kalmak" olarak açıkladıkları yolsuzluğun boyutu 1 katrilyon lirayı aşıyor.
Sistem şöyle işliyor. Sosyal güvenlik kurumları özel hastanelerle anlaşarak gönderdiği hastanın tedavi ücretlerini karşılıyor. Yolsuzluklarsa hastaya kullandırılan iyileştirici tıbbi malzemenin kullandırılmasıyla başlıyor. Kullanılan malzemeler normal anlaşma dışında ödeniyor. Özel hastane hekim ve yetkililerinin düzenledikleri raporla ilaç ve tıbbi malzeme firmaları kurum adına ya da hasta adına fatura kesiyor. Sosyal güvenlik kuruluşlarının ve kamu kuruluşlarının ödeyeceği fatura miktarı ise özel hastanenin ilaç ve medikal firmalarından alacağı komisyona göre belirleniyor.
Örneğin özel hastaneler SSK"lı bir hastaya bir adet kalp stenti uyguladıklarında, stenti satan firma SSK"dan bin 715 dolar kazanıyor. Stentin sayısı ve markası ise özel hastanenin insafına kalıyor.
Özellikle kardiyoloji alanındaki tıbbi müdahalelerin büyük çoğunluğu özel hastaneler tarafından yapılır oldu. Sayısal verilere bakıldığında onlarca uzman hekimin görev yaptığı üniversite hastanelerinin yıllık hasta tedavi sayısı özel hastanelerin gerisine düştü!
Rakamlar çok açık: SSK"nın Ankara birimlerince ödemeleri yapılan 3 bin 400 adet stente ilişkin yapılan bir değerlendirmede, stentlerin 2 bin 447 adedinin (yüzde 72) özel hastanelerce, 947 adedinin (yüzde 28) ise üniversite hastanelerince uygulandığı anlaşıldı.
Sadece Bağ-Kur"un 2002 yılı rakamlarına göre, sağlık harcaması 4.5 katrilyon. Kendisine doğrudan bağlı hiç bir tedavi kurumu bulunmayan Bağ-Kur"da, ödemeler tamamıyla tedaviyi yapan sağlık müessesesinin insafına kalıyor.
İhale sistemini bakanlık bile getirtemiyor
14 katrilyon liralık sağlık sektöründe 5 milyar dolarlık şüpheli ithalat yapılıyor. 50 bin çeşit ithal ürünün sadece 9 kalemi 3 katrilyon tutarsa, malzemelerin satın alınma yöntemi de hayati önem taşır. Sağlık kuruluşlarının ihale sistemiyle aldıkları ürün yakın zamana kadar yok denecek kadar azdı. Protokol sistemi denilen ve hastane yöneticileriyle ithalatçıların pazarlığıyla oluşan satın alma sistemi, yolsuzluk zinciri için ideal bir yöntem...
Protokol yöntemi dışında kullanılan yöntem ise daha da vahim. Hastaya malzeme aldırılıyor; fatura devlete çıkartılıyor. Hastaya alması gereken malzemeler, satın alacağı firmalarla birlikte bildiriliyor. Böylece yolsuzluk çarkının içine piyasadaki firmalarla pazarlık gücü olmayan hasta da sokulmuş oluyor.
Dokunulamayan suç örgütleri
Sağlık sektöründe gerçekleşen yolsuzlukların en önemli özelliği işlemlerin bir zincir gibi birbirini takip etmesi ve faturaların devletten tahsil edilmesi için oluşturulan birliktelik. İthalatçı ilaç ve tıbbi cihaz firmaları kendi aralarında rekabet etmiyorlar; çünkü branşlara göre gruplaşmış durumdalar. Hatta Emniyet kaçakçılık ekiplerince ve Cumhuriyet savcılıklarının yaptıkları tespitlere göre silahlı suç örgütü haline gelmiş durumdalar.
Son dönemin bütün sağlık ve çalışma bakanları sağlık sektöründeki suç örgütlerinden bahsetseler de isim vermekte zorlandılar. En net açıklamayı eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan yapmıştı: "İyileştirici nitelikli tıbbi malzeme alımlarına ilişkin olarak ihaleli alım sistemine geçildi. Tıbbi malzeme satıcısı firmaların, aralarında birlik oluşturarak idare ve diğer firmalar üzerinde baskı kurdular ve ihaleler kilitlenme noktasına geldi."
Firmalar için tıbbi malzemenin reçeteli ya da pazarlıkla alımı ve temini zor sınıfına sokulması çok önemli. Cumhuriyet savcılıklarının, emniyetin ve Sağlık Bakanlığı"nın hazırladığı raporlarda ismi geçen örgütlerin en önemlisi Kardiyoloji Çalışma Grubu, SADER, Stent Grubu, PEFİP olarak belirlenmiş. Bu örgütler, 2001 yılından itibaren bir araya gelerek fiyatların aşırı düşmemesi ve geri ödemenin Bakanlar Kurulu kararıyla yok sayılması için toplantılar düzenlemiş.
Örgütler, polis kayıtlarına göre birçok sağlık ihalesini yüksek fiyatlarla ya da rakip firmaları tehdit ederek kilitlemişler. Devlet belgeleriyle suçlanan firmaların isimleri ise şunlar: Sesa, Medim, Onmed, Mutlu Medikim, Medistar, Formed, Light, Ekin Medikal, Remed, Tera, Arte, Anki adlı distribütör firmalar ile bu firmalara bağlı bazı bayiler.
Meslek örgütü olarak kurulmasına rağmen suç örgütüne dönüşen derneklerin en büyük yaptırımı, sağlık sektörünü kilitleyerek ilaç satmamaları. Acil durumdaki hastalara ilaç verilememesi, bir siyasetçi için en zor karar. Bugüne kadar suç örgütlerinin tehdidiyle pazarlıkları geri püskürtebilen bir siyasetçiye rastlanmadı.
Sağlık sektörünü kilitlemek isteyen suç örgütlerinin toplantılarında konuşulan şu cümleler olayın vahametini gösteriyor: "Adnan Menderes Üniversitesi"nden, SESA"ya, emekli bir hasta için pil talebi gelmiştir. Aldığımız karar doğrultusunda bu pilin temini reddedilmiştir. Bu malzemeleri, özellikle acil hastalar için alacaklarmış. Bu sektörde binlerce insan yaşayacaksa 1-2 kişi ölebilir. Firmalar, Emekli Sandığı ve resmi kurumlara bağlı hastalar için üniversite ve devlet hastanelerine hiçbir surette teklif vermeyecekler ve açtıkları ihalelere katılmayacaklardır. Çünkü firmaların asıl elde etmek istediği sonuç, bu kurumlarda yatan emekli ve resmi kurum hastaları için reçete uygulamasına bir an önce geçilmesidir." SADER Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda Kardiyoloji Çalışma Grubu Başkanı olan İbrahim Erdoğan"ın bu emirleri yerine getirildi ve Türkiye kalp pili bulamayan bir ülke konumuna düşürüldü.
Firmaların aldıkları ortak kararlar doğrultusunda malzeme satışını durdurmaları sonucu, Sağlık ve Maliye bakanlıkları fiyat indirme kararlılığından vazgeçmek zorunda kaldı. Bugüne kadar çeşitli bakanlıkların hazırladığı 8 fiyat düzenlemesi, "mal satmayız" tehdidiyle geri çekildi.
Fakirsen kobaysın!
Hem İsrail hem de Almanya vatandaşı olan ve Türkiye"de yaşayan Chava Johanna Bondy"nin evinde bulunan belgeler, fakir Türk hastalarının kobay olarak kullanıldığını açıkça delillendiriyor.
Bondy"nin evinde yapılan aramada ele geçirilen bilgilere göre, çeşitli illerdeki sağlık kuruluşlarında bilimsel çalışmalar yapılmış. İlaç üreticisi Ela Medikal isimli firmanın malî desteğiyle Türk hastalar üzerinde izinsiz ilaç denenmiş. Rapora göre fakir hastalar üzerinde yapılan izinsiz denemeler, İsrail kökenli firmalar tarafından gerçekleştirilmiş.
Elde edilen dokümanlarda, üzerlerinde bilimsel çalışma yapıldığı belirtilen çok sayıda kişinin öldüklerine ilişkin listeler ele geçirilmiş. Neşter Operasyonunda tutuklanan Barbaros Dokumacı isimli ilaç pazarlamacısının yaptığı telefon görüşmelerinin ve sattığı ilaçların incelenmesi sonucu kalp hastalarına standartlara uymayan yüzlerce tıbbı cihaz ve ilaç satıldığı ortaya çıkmış durumda.
Uluslararası ilaç firmalarının büyük bölümü, fakir insanları az gelişmiş üçüncü dünya ülkesi insanı gibi görüp bunlar üzerinde izinsiz deney yapıyor. Hekimler de bu durumu bir kazanç kapısı olarak görüyor!
Uluslararası ilaç firmalarından aldıkları ücretlerle Türk hastaları "kobay" haline getiren doktorların sayısının hayli fazla olduğu belirtiliyor.
İsmi açıklanmayan bir doktorun aynı iğneyle tam 6 ölüme sebebiyet verdiği biliniyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı"nın raporlarına göre doktorlar, Türk hastalara uyguladıkları "kobay" muamelesinden sonra şu paraları kazanıyor: Kalbe takılan stent başına 250 dolar, kalp pili başına 500 ve ICD başına da bin 500 dolar.
Chava Johanna Bondy"nin evinde ele geçirilen belgelerden biri Çalışma Planı Özeti. Bu belge Ela Medikal adlı üretici firmaya yönelik düzenlenmiş.
Raporda; SSK"nın fiyat belirlemede etken olduğu, fiyatların düşük olduğu, özel hastaneleri hedef seçip hekimlerle ikili ilişkiye girmek gerektiği, fiyat düşüşünü durdurmak için hekimlerin işin içine sokulması yönünde çaba gösterilmesinin zorunlu olduğu ifade ediliyor.
http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=3292
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)