11 Mayıs 2008 Pazar

İlaç sektöründe endüstri casusları var

Abdullah Dirican

10 Ocak 2005


Milyarlarca dolar paranın döndüğü, yolsuzluk ve rüşvet iddialarının eksik olmadığı ilaç sektöründe kimse kimseye güvenemiyor.


İlaç firmaları kendi elemanlarını takip ettirmek için özel dedektif tutuyor. Onlarca ilaç firmasıyla çalıştığını söyleyen özel dedektif Mehmet Uzuner, bir çalışanı, rakip firmaya belge verirken yakaladıklarını anlatıyor. İlaç formüllerini çalmak için ülkeler tarafından görevlendirilen endüstri casusları bile var. Roche Genel Müdür Yardımcısı Ümit Ceylan, Hindistan, İtalya, İspanya ve İsrail gibi ülkelerin casusluk faaliyetleriyle gizli ilaç dosyalarını ele geçirdiğini savunuyor. Çünkü sektörde dönen para herkesin iştahını kabartıyor. Her alandan şirketler de ilaç sektörüne girerek ithalat yapıyor. Hedef İlaç Dağıtım Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak, kalp pili getiren bir şirketin inşaat işiyle uğraştığını hatırlatarak, "Devlet senin bu işle ne ilgin var diye niye araştırmıyor?" diye soruyor. Türkiye'nin araştırma yaparak ilaç keşfetmesi mümkün görünmüyor. Çünkü bir ilaç araştırması için yaklaşık 500 milyon dolar para gerekiyor. Türkiye'de hiçbir firmanın yıllık cirosu bu rakamı bulmuyor.

İlaç firmaları pazar payını korumak ya da artırmak için büyük gayret gösteriyor. Bu mücadele bazen etik boyutları aşarak rüşvet ve bilgi sızdırma girişimlerine kadar ilerliyor. Özel dedektif Mehmet Uzuner, firmaların bu gibi durumları engellemek için kendi elemanlarını bile takip ettirdiğini söylüyor. Uzuner, ilaç firmalarıyla olan ilişkisini şöyle anlatıyor: "Firmalar bize sık sık takip için başvuruda bulunuyor. Hatta ilaç firmaları içinde rutin müşterilerimiz var. Bu şüpheler de yersiz değil; çünkü bir firmanın elemanını başka bir firmaya kaset ve belge verirken görüntüledik. Firma bu elemanını dava etti, şu anda dava devam ediyor." Uzuner, ilaç firması çalışanlarının genellikle aynı ortamları paylaştığına dikkat çekerek bu gibi ilişkileri her zaman tespit etmenin mümkün olmadığını da sözlerine ekliyor.

İlaç sektöründe kişisel güven eksikliğinin yanı sıra kurumsal anlamda da bir güvensizlik bulunuyor. Piyasaya yeni çıkan bir ilacın gizli kalması gereken dosyası çok kısa sürede dünyanın birçok ülkesindeki yerli üreticilerin eline geçiyor. Roche İlaçları Genel Müdür Yardımcısı Ümit Ceylan bazı ülkelerin endüstri casusluğunu kullanarak ilaç dosyalarını ele geçirdiğini ifade ediyor. Ceylan, şunları söylüyor: "Hindistan başta olmak üzere İtalya, İspanya hatta İsrail bu dosyaları buluyor. Kimya sanayii de çok gelişmiş durumda. Çok fazla engel olmadan jenerik firma bu ilacın kopyasını kısa sürede piyasaya çıkarıyor."

Beyaz ve siyah Türkler

Dünyada yıllık ilaç cirosunun 360 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Bu ilaçların yüzde 45'i ABD'de, yüzde 27'si Avrupa ülkelerinde, yüzde 15'i Japonya'da tüketiliyor. ABD tüketime paralel olarak ilaç firmalarının kendi ülkesinde araştırma yapmasını zorunlu tutuyor. Bu durumda ABD'de her yıl 30 milyar dolarlık ilaç araştırması yapılıyor. Türkiye'de yapılan araştırmalar ise daha önceden geliştirilen ilaçların kullanım aşamasındaki etkilerini belirlemeye yönelik. Yasal olarak Türkiye'de insanlar üzerinde ilaç araştırması yapmak yasak. İlacın en büyük alıcısı olan devlet bu alımların büyük bir bölümünü sosyal güvenlik kurumları aracılığıyla yapıyor. Her kurumun ilaç alımında farklı şartlar ileri sürmesi kurumlara bağlı hastalar arasında da ayrımcılığa sebep oluyor. Emekli Sandığı ortalama fiyat belirleyerek ilaç alırken Bağ-Kur kendi hazırladığı pozitif ve negatif listelere göre geri ödeme yapıyor. SSK'lı hastalar kurumun ucuz ilaç politikası nedeniyle hem en ucuz olanı alıyor hem de sadece SSK eczanelerinde kuyruğa girmek zorunda kalıyor. Yeşil kartlı hastalar ise ayakta tedavi ilaçlarını kendi parasıyla almak zorunda kalıyordu. Klinik Farmakoloji Derneği Başkanı Prof Dr Cankat Tolunay bu durumun tam bir ayrımcılık olduğuna dikkat çekerek "İnsanlar beyaz Türkler, sarı Türkler ve siyah Türkler olmak üzere üç gruba ayrılmış, oysa hepsi de prim ödüyor hepsi de sosyal güvenlikten yararlanıyor". diyor.

SSK protokolü eczacıları memnun etmedi

Eczacılar yıllardır SSK'lı hastaların serbest eczanelerden ilaç almasını istedi. Uzun süredir devam eden çalışmalar sonunda SSK'lılara 10 Şubat 2005'ten itibararen diğer sosyal güvenlik kurumları gibi eczanelerden ilaç alma hakkı tanındı. Bu düzenlemeyle birlikte ilaçlara etiket fiyatı üzerinden yüzde 14,5 indirim yapılması da bir protokol halinde imzalandı. Ancak eczacılar bu karara çok sevinmedi. Eczacılar, Türk Eczacılar Birliği (TEB) ile Çalışma ve Maliye Bakanlıkları arasında imzalanan protokolün ilaç firmalarını korurken eczacıları zor durumda bırakacağını düşünüyor. Protokolde ilaç firmalarının imzasının bulunmaması ve geri ödemeler konusunda net bir karar olmaması eczacıları korkutuyor. İstanbul Eczacı Odası Başkanı Zafer kaplan, geri ödemelerin zamanında yapılmamasından büyük endişe duyduklarını ifade ederken, "geceleri uykularımızı kaçırıyor" diyerek eczacılar için iyi bir anlaşma olmadığından yakınıyor. Kaplan'ın dikkat çeken başka bir iddiası da bu protokolle birlikte SSK'daki ilaç tüketiminin iki kat artacağı yönünde. Türkiye'de ilaç pazarının yılda yüzde 20 oranında büyüdüğüne dikkat çeken Kaplan'a göre 2005 yılında bu büyüme yüzde 40 olacak.

İzmir Eczacı Odası Başkanı Tuncay Sayılkan, Kaplan'ın endişelerine katılıyor. Sayılkan, protokolün uzun süreli bir çözüm olmadığını şu sözleriyle dile getirdi: "Büyük sermayelere sahip ilaç firmaları ve ilaç depolarına oranla uygulamanın bütün yükü serbest eczanelerin omuzlarına bırakılmıştır. SSK'lı vatandaşlarımıza müjde olarak duyurulan bu yeni uygulama kısa bir süre sonra kesintiye uğrayacaktır." Ankara Eczacı Odası Başkanı Hilmi Şener de protokolün bu haliyle uygulanmasına karşı. Üç büyük şehrin eczacı odalarının yanı sıra protokole karşı çıkan başka eczacı odaları da var.

'Devlet ucuz olanı alıyor, biz kime satacağız?'

Roche İlaçları Genel Müdür Yardımcısı Ümit Ceylan ise veri imtiyazı için ara çözümler bulunabileceğini kaydediyor. Herkesin ucuz ilaç istediğini söyleyen Ceylan, "Biz araştırma yapıp ilaç buluyoruz. Başkaları çalıp kopyalıyor, devlet de -ben ucuz olanı alırım- diyor. O zaman araştırmacı ilaç firmaları kime ilaç satacak?" diyor. Ceylan, ara çözüm olarak İtalyan modelini örnek vererek, şunları dile getiriyor: "İtalya ruhsat almak isteyen orijinal ilaç üreticisine 'sana patent veririm, ama yerli bir firmayla ortak çalışacaksın' diyor, mecburi patent sistemini uyguluyor. İtalya'ya baktığımız zaman yerli firmalarla çokuluslu firmaların bir ağ gibi ilişkisi var. Dolayısıyla ilacın fiyatı ucuzluyor. Türkiye'nin tutması gereken orta yol bu." Ceylan, ilaç alımlarında sadece ekonomik yönünün konuşulduğunu ileri sürerek, "Daha az para harcamanın yolları düşünülüyor; ama sağlık yönüne de bakılmalı." diyor.

İlaç sektöründe sık sık gündeme gelen yolsuzluk ve rüşvet iddiaları sektör temsilcileri tarafından abartılı bulunuyor. Fako İlaçları Yönetim Kurulu Başkanı Kaya Turgut, suiistimal ve fahiş fiyat haberlerinin basında heyecan ve abartı ile yer aldığı kanaatinde. Turgut, ilaç sektörünün halk tarafından bilinmeyen birçok yönü olduğuna dikkat çekerek, bu konudaki haberlerin daha cazip geldiğini düşünüyor. Roche İlaç Firması'yla ilgili gündeme gelen iddiaları hatırlatan Turgut şöyle konuştu: "Roche vakasında konunun çok yönlü olduğu dikkatten kaçmamalı. Etik, pazarlama ve fiyatlandırmayı düzenleyen mevzuat ve rekabet hukuku gibi farklı alanlarda konu yetkililerce incelenmeli ve sonunda hüküm verilmelidir. Roche üzerinden ilaç sektörümüzün imajının zedelenmesinin hedeflendiğini ve bunun doğru olmadığını düşünüyorum."

İlaç listeleri yeniden hazırlanıyor

Sosyal güvenlik kurumlarının geri ödeme listelerinde yer alan bazı ilaçların sokakta bile satıldığına dikkat çeken Roche Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Ümit Ceylan, geri ödeme sisteminin gözden geçirilmesi gerektiğini savunuyor. Ceylan, şunları söylüyor: "Sokakta satılan vitamini devlet ödüyor. Neden ödesin? O zaman her reçeteye bir vitamin yazılıyor. Neden geri ödeniyor çünkü milletvekili 'bunu ben kullanıyorum' diyor." Prof. Dr. Tolunay da aynı iddiayı dile getirirken, "Komünist rejimlerin bile ödemediği ilaçların parasını Türkiye'de devlet ödüyor." diyor. İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu, bu durumun farkında olduklarına dikkat çekerek 2005 yılından itibaren geri ödeme listelerinin yeniden düzenleneceğini ifade ediyor.

İlaç, gıda ve silah stratejik ürün...

Sektör temsilcilerine göre ilaç, gıda ve silah birer stratejik ürün. Bu nedenle yerli sanayinin korunması gerekiyor. Korunmanın devlet tarafından desteklenme şeklinde değil de yerli ilaç sanayiinin varlığını sürdürmesi şeklinde algılanması isteniyor. Bunun için ruhsatlandırmadaki bürokrasinin azaltılması ve hızlandırılması gerekiyor. Türk İlaç Sanayii Derneği Başkanı Cengiz Celayir, Türkiye'deki bazı büyük ilaç firmalarının yabancılar tarafından satın alındığına dikkat çekerek şunları dile getiriyor: "Fako, İbrahim Ethem, İlsan İltaş gibi firmalar satıldı. Büyük firmalardan Abdi İbrahim ve Eczacıbaşı kaldı. Bu firmaları şu bekliyor Eğer siz piyasada pazar alabileceğiniz ürünlerinizin ruhsatlanmasına veri imtiyazları nedeniyle mani olursanız yeni ruhsat alamazsanız eski ürünlerinizin satışıyla yetinmek zorunda kalır bir süre sonra satacak ilaç bulamazsınız. Yaptığınız bütün yatırım, bütün üretim tesisleriniz, bütün pazarlama yatırımlarınız batar boşa gider."

TEB Başkanı Mehmet Domaç da ilacın bir starejik ürün olduğu görüşünde. Ancak, uluslararası sözleşmeler, Türkiye'nin AB'ye girme çalışmalarına dikkat çekerek, "bir taraftan ticari engelleri ortadan kaldırmak için anlaşma imzalayıp bir taraftan da yerli üreticiyi koruma"nın uygun olmadığını düşünüyor. Domaç'a göre, dünyayla bağlarınız arttıkça yerli sermayeniz dünya ölçeğine çıkamamışsa yabancı firmalar gelip o sektöre hakim oluyor. Ya içine kapalı bir dünyada yaşayacaksınız ya da globalizmin ekonomik koşullarına uyum sağlayacaksınız.

'Bir kasa, bir masa çalışan şirketler var'

TİSD başkanı Cengiz Celayir'e göre,Türkiye'de 'bir masa bir kasa' çalışan firmalar var. Çok uluslu firmaların Türkiye'de üç çeşit çalışma yöntemi var. Çokuluslu firmalardan sadece sekiz tanesi üretim yapmaktadır. Geri kalan ithalata dönük firmaların çoğu burada üretilmeden yurtdışından hazır olarak getirilip pazara verir. Bunların ne katma değeri var, ne ciddi vergi ödedikleri vardır ne de personel istihdamı vardır. Bunlar bir kasa bir masa ticaret şirketleridir. Diğer tarafta Türkiye'ye milyonlarca dolar yatırım yapan firmalar var. Devlet ithalatı kolaylaştırıyor, yerli üretimin önünde ise bürokrasi engeli bulunuyor. İlaç sektörünün cazibesi inşaat firmalarını bile cezbediyor. Hedef Ecza Deposu Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak, bu duruma dikkat çekerek, "İlaç sektörüne girmek çok kolay. Kalp pili getiren adam inşaatçı, devlet sormamış 'senin kalp piliyle ne işin var?' diye. İki kişi bir araya gelip şirket kursa hemen yarın ilaç ithal edebilir." diyor. Roche İlaçları Genel Müdür Yardımcısı Ümit Ceylan da Sancak'ı doğruluyor. Ceylan, "Sektöre girmek o kadar kolay hale geldi ki hemen yarın siz de sektöre girebilirsiniz." diyerek sektördeki haksız rekabete dikkat çekiyor.

'Türkiye ebediyen ilaç mucidi olamaz'

Dünyada ilaç araştırmalarının çok büyük bir bölümü Japonya, İsviçre, ABD, Almanya, İngiltere'den oluşan 5 ülke tarafından yapılıyor. Bu beş ülkeden başka Fransa, son dönemlerde de İsrail ilaç araştırması yapan ülkeler arasında yer alıyor. İlaç sektörünün bütün tarafları Türkiye'nin orijinal ilaç araştırması yapmasının mümkün olmadığı görüşünde birleşiyor. Çünkü bir ilaç araştırması için yaklaşık 500 milyon dolar para, 10 yıllık bir süre ve araştırma yapacak uzmana ihtiyaç var. Türkiye'deki hiçbir yerli firmanın yıllık cirosu bile 500 milyon doları bulmazken çokuluslu ilaç firmalarının cirosu on milyar dolarlarla ifade ediliyor. Bu da onların araştırmaya büyük bütçeler ayırmasını sağlıyor.

ÜMİT CEYLAN - ROCHE İLAÇ. GN. MÜD. YARDIMCISI:

Endüstri casusluğunu bir sektör haline getiren ülkeler var. Başta Hindistan, İtalya, İspanya ve İsrail gibi ülkelerin casusluk faaliyetleriyle gizli ilaç dosyalarını ele geçirdiğini biliyoruz. Çünkü sektörde dönen para herkesin iştahını kabartıyor.

ZAFER KAPLAN - İST. ECZACILAR ODASI BAŞKANI:

SSK'lı vatandaşlarımızın serbest eczanelerden ilaç alabilmesini en çok biz arzu ediyoruz. Ancak bu haliyle SSK protokolünün uygulanmasına karşıyız. Protokolde ilaç üreticileri ve ithalatçıların da imzasının olmasından yanayız.

CANKAT TOLUNAY - KLİNİK FARMAKOLOJİ DERN. BŞK.:

İnsanlar beyaz Türkler, sarı Türkler ve siyah Türkler olmak üzere üç gruba ayrılmış. Emekli Sandığı'nın ya da Bağ-Kur'un ödediği ilacın parasını SSK ödemiyor. Oysa hepsi de prim ödüyor hepsi de sosyal güvenlikten yararlanıyor.

http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=130534&keyfield=4465766C65742068656D206B656E64696E692068656D2068616C6BC4B120736F796475726D75C59F



YARIN: DEVLET 40 YILDIR HEM KENDİNİ HEM DE HALKI SOYDURMUŞ.

http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=130890&keyfield=4465766C65742068656D206B656E64696E692068656D2068616C6BC4B120736F796475726D75C59F

Hiç yorum yok: